28 Haziran 2009 Pazar

Kurtlar Vadisi Gladio Set Görüntüleri

Kurtlar Vadisi Gladio Filminin Çekimleri Halkalı Ziraat İköğretim Okulunda sürüyor.İşte Kurtlar Vadisi Gladio Set Ekibi ve İskender Büyük ' e ait Video ;


- Click here for funny video clips

Kurtlar Vadisi Gladio Set Resimleri

Kurtlar Vadisi Gladio Filmi Çekimlerine başlandı.İşte Kurlar Vadisi Gladio'nun baş karakterlerinden İskender Büyük ve Set ekibi ;












18 Haziran 2009 Perşembe

Kurtlar Vadisi Gladio Yazı Dizisi - 3



Çarka Çomak Sokmalı !..

Bilindiği üzere Türkiye'nin bizzat icerisinde barındırdığı birçok gizli tarikat,örgüt,vs... var.Bunlar tarihte bir kaç vatanperver tarafından ortaya cıkarılsada ... Günümüzde hala varlıklarını sürdürmektedirler.Örnek olarak Fatih Sultan Mehmet'in astırdığı Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın mason yada gizli bir örgütten olduğu söylentileri ortaya cıkmışdır.Aynı zamanda Çandarlı Osmanlı Tarihi Boyunca astırılan ilk ve tek Sadrazamdır!..Bir başka örnek vericek olursak M.K.ATATÜRK'ün kendisine suikast düzenliyecek olan kişilerin Enver Paşa'nın kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa'dan olduğunu ve bilindiği üzere bu teşkilatlardaki mason kaynaklı kişilerce böyle bir girişimde olduğu söylentileride duyulmakdadır... Bir diğer örnek Kıbrıs barış hareketatında ve Hükümeti devirerek darbe yapılması da ; Gladio , Cia ve pentagon bağlantılı olduğu bircok belge ve fotoğraflarla ispatlanmışdır..
kurtlarvadisigladio09.blogspot.com
Az önce verdiğim örnekler Çarkın dişlilileri Çarkın nasıl döndüğünü 1000 tane dişli ile anlatsak yine de az gelir...Bekle gör politikası,diplomatik krizler vs...
kurtlarvadisigladio09.blogspot.com
Bu saate kadar bize hep "masonların faaliyetleri vardır" dediler.Gördük."Gladio (bkz:Gladio) Nato'nun tetikcisidir" dediler.MEHMET ORBAY(Abdullah Çatlı)'ı kullandılar.Bunlarada gün be gün şahit olduk."Eşref BİTLİS öldürüldü" dediler biliyorduk.Ama nafile..."Turgut ÖZAL Kerkük'e Musul'a giricek diye zehirlendi" dediler.Kanıtları vardı.ama ispatlanamadı !...
kurtlarvadisigladio09.blogspot.com
Bu saate kadar gördük,duyduk,bildik,ispatladık,ama kimse inanmadı . Peki hiç " NEDEN ? " diye kendinize sordunuz mu ? Sormadıysanız ben söylüyüm;Biz daima bilinmeyenlerin üstüne gittik sanki öğrenilince o işin çözüleceğine inandık.Ve bu çarka hiç değmeden gectik.Bir dişlinin yada bütün dişlinin öğrenilmesiyle olayların ve Türkiye üzerindeki bu kara büyünün cözüleceğini zannettik...Ama şunu anlayamadık 300 yıldan beri Bekle gör politikasını uygulatan dış mihrakların bir kere olsun , Çarklarına Çomağı sokamadık !...
kurtlarvadisigladio09.blogspot.com
Çarka Çomağı sokmadıkca o döner durur .Fakat ; Biliyor da çomak sokmuyorsanız ise o çark etrafınızda döner durur,döner durur...
kurtlarvadisigladio09.blogspot.com

Şimdi Size Soruyorum;
Hangi Yollarla Bu Çarka Çomak Sokulur ? -> YORUM YAZINIZ



Türk-i Terakki (_BaBaCaN_)
KurtlarVadisiGladio09.Blogspot.Com

Kurtlar Vadisi Gladio Yazı Dizisi - 2




GÖLGENİZİ GÖRÜYORUM..ÇIKIN ORTAYA ..

İnsanoğlu Gizli Saklı İş Yapmayı Seviyor Sanırım ..Ama Gizli İş Yapmayı Bilmek Ayrı .. Yapabilmek Ayrı Bir Durumdur .. Gizliligi Beceremeyenlerin Başında Gizli Yapılanmalar Ve Gizli İstihbarat Teşkilatları Geliyor ..Aman Ne Gizliler , Ne Gizli .. Bırakın Efendim .. Hepsinin Şahsen Gölgesini Görüyorum .. Çıksınlar Dışarı ..

Burun Buradan Açık Verelim ... Donemler ve Olaylar Devletle İlişkili İlerliyorsa Sözde Gizli YapılanmalarGöze Çarpar .. Imm .. Ama Nasıl Olur ? Hani Bunlar Gizliydi .. Ne Gizlisi , O Sözde Gizlilik O Yapılanmanın Karizması ..Yemişim Karizmasını .. Baksanıza Ornegin Gladio .. Bilmeyen Kalmadı .. Kundaktaki Bebek Gladio Diye Ağlıyor ..Sözde Gizliydi .. Gizli Olamaya Çalısıyorsa Karizma Yapmak İstemiş Demektir .. Ama Görünüşe Bakılırsa Karizması Çoktan Çizilmiş .. Çiziliyor ...

KurtlarVadisiGladio09.Blogspot.com
Gladio (bkz:Gladio)'ya Sövüyoruz Ama Asıl Salaklık Bizde .. Biz Goruyoruz Ediyoruz .. Hiçbirsey Gizli Degil Biliyoruz Ama Sadece İzlemekle Yetiniyoruz ..Devlet İle Milleti Ayrı Kefeye Koyup .. Devleti Sımartıyoruz .. Sonra da Devletin Gladio İle Sorunu Var ..Bizene Diyoruz .. Demeyenlerımız de Oluyor Ama Bu Sefer Devlet Demeyenlere Çomak Sokuyor ..Bunlar Yanlış Durumlar .. Millet Olmadan Devlet mi Olurmuş ..


Nokta, Koyulmak İçindir .. Bu Yazıya da Bir Nokta Koymak Gerekiyorsa ..Diyecegim ; " İlla Bir Gizlilik Aranıyorsa Millet'dedir O Gizlilik .. Millet'in İrade-i Kuvvetinin Gizliligi ..


Diplomat(İka)
KurtlarVadisiGladio09.Blogspot.com

17 Haziran 2009 Çarşamba

Kurtlar Vadisi Gladio Yazı Dizisi - 1


Babam Ölmeden Ölmem Diyor !

Düşmanıyla İşbirligi Yapan Ülkelerde Vardır Dünya da .. Bunlardan Biri de Süphesiz Türkiye ...Türkiye İle Rusya Düşman mıydı Diyebilirsiniz ? Bu Sorunun Cevabı Evet.. Nereden mi Çıkardım .. Türkiye'nin NATO Üyeliginden ..NATO (bkz:Nato) Neden Kuruldu Sovyetler Birliği Ve Müttefikleri İle Başedebilmek İçin ..

Rus Yanlısı Biri Olarak Rusya'dan Dogalgaz Alımını Desteklıyorum Ama Yıne Rus Yanlısı Bir Türk Olarak Rusya'yı Düşman Belledigimiz Halde Onunla İşbirligi Yapmamızı Sacma Buluyorum ...

Derken .. Gladio (bkz:Gladio)... Yok Gladio Kötü .. Yok Gladio Cız .. Öçü.. Geçelim Bunları Biz Bir NATO Üyesi Ülke İsek Gladio'da NATO'nun Bir Ürünü İse Gladio'da Bizimde Parmagımız Var Demektir..Onun Bunun Olumunden Gladio Sorumluydu Bır Donemler .. Hala da Oyle Derler .. Evet Gladio Öldürüyordu .. Neden mi ? Gladio'nun Amacı Sovyetler Birligi İdi ...Ne Oldu 90'ların Basında Ortadan Kalktı .. Daha Sonra .. Daha Sonra Gladio Amaçsız Kaldı .. Ve Sovyetler'in Dagılısından Hemen Sonra Tüm Dünyada Onemlı Insanlar Topragı Gördü .. Öldü .. ALLAH ALLAH O Kadar Onemlı Insan Bır Donem Icerısınde Ölüyor .. Eşref Bitlis (bkz:Eşref BİTLİS), Turgut Özal (bkz:Turgut ÖZAL), Cem Ersever (bkz:Ahmet Cem ERSEVER) Vs...Ölmüyorlar Öldürülüyorlar ...Ne Demiştik Gladio Öldürüyordu .. Bakın İşte Kimleri Öldürmüş .. Peki Neden Özellikle Bunları Öldürüyordu .. Çünkü Sovyetler Dagıldı .. İşlem Tamamlandı.. Bu Ölenlere İhtiyac Kalmadı ..Çünkü Öldürülenlerde Gladiocuydu... Gladio Kendi Kendini Yok Ediyordu .. İntihar Ediyordu ..

Yani Korkmayın Kardesim .. 90 lı Yıllardan Sonra Gladio'nun Zararı Kendisineydi ..Ha Şimdi Yine Azmıslardır Belki de Bilemem ..

JİTEM (bkz:JİTEM): Neden Tanınmadı Bu Kurum ? Çünkü Gladio'ya Hizmet Edebilme İhtimali Vardı.. Rusya'daki Gladio Yapılanması Kendını Tanıttı.. Ama Baktı ki Rus İstihbaratını Aşamıyor ..JİTEM Bu Durumu Ne Yaptı ? Ders Aldı .. Kim Var Bu Kurumun Başında Cem Ersever ...

Türk Dünyası İle Hasır Nesir Olan En Etkılı Şahıs .. Turgut Özal .. Bunu Neden Yaptı ?KurtlarVadisiGladio09.Blogspot.com Can Çekişen Sovyetleri Ve Yeni Rusya'yı Deli Etmek İçin .. Bu Yapdıgı Sovyetlerin Elınden Gıden Toprakları Tanımakdı .. Bu Kimin Hosuna Giderdi ? Rus Düşmanı NATO ve Gladio'nunNe Oldu .. Sözde Öldü .. Maalesef Öldürüldü .. Kim Öldürdü .. Gladio ..Özal'a Muhtemelen Hizmetlerinden Dolayı Teşekkür Etmişlerdir. ..

Ne Oldu ? Gladio Rusya Görevini Bitirdikten Sonra Kendını Yokededursun Tekrar Hortlamaya da Yanastı .. Ne Olsun Bu Seferde İtalyan Savcı Yapdıklarından Dolayı Gladio'ya Teşekkürlerini Sundu Ve Gladio'ya İstirahat İzni Verdi .. Su An İstirahatta mı Bilinmez Ama .. NATO (bkz:Nato) Varoldukca Gladio Varolacaktır ..Yeni Bahaneler Ureterek...



Diplomat (İka)
KurtlarVadisiGladio09.blogspot.com

14 Haziran 2009 Pazar

Kontrgerilla

Kontrgerilla veya Stay-behind, (bu terimin İngilizce kelime anlamı “geride kalanlar” olarak tercüme edilebilir) NATO bünyesindeki ülkelerde sol örgütlenmeye karşı oluşturulan yasadışı silahlı kuvvetler. Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliğinin işgal ihtimali bahane edilerek oluşturulan gizli örgütlenmeler kuruldukları ülkelerde siyasi hayatı şekillendirmek için kullanılmıştır.[1] Ülkemizdeki 12 Eylül Darbesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.


Stay-behind operasyonunda, bir ülke başka bir ülke tarafından işgal edilme tehlikesine karşı kendi topraklarında gizli örgütlenmeler ve planlar gerçekleştirir. Eğer işgal gerçekleşirse, yapılan hazırlıklar yerel direnişin başlangıcı için kullanılacak, düşman cephe gerisinde casuslar faaliyet gösterebilecektir. Küçük çaplı operasyonlar olduğu gibi bütün ülkeyi içeren operasyonlar da planlanmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında birçok ülke buna göre planlama yapmış, İngiltere (Auxiliary Units) ve Nazi Almanyası (Werwolf) bu planları yürürlüğe koymuştur.

Soğuk Savaş yılları

Soğuk Savaş sırasında NATO (bkz:NATO)ve CIA (bkz:cia) birçok Avrupa ülkesinde stay-behind kuvvetleri oluşturulmuştur. Bu kuvvetlerin olası bir Varşova Paktı ülkesinin işgali durumunda veya ülkedeki komünist partilerin demokratik şekilde seçilmesi durumunda aktif olacağı planlanmıştır. Bu gizli orduların kullanması için saklanmış şekilde gizli silah depoları İtalya, Avusturya, Almanya, Hollanda ve diğer ülkelerde ortaya çıkartılmıştır. Bu tip NATO operasyonlarından en bilineni Gladio Operasyonudur ve 24 Ekim 1990 tarihinde İtalyan Başbakanı Giulio Andreotti tarafından açıklanmıştır. Çoğu örnekte stay-behind kuvvetleri gerçek amacının dışına çıkmış, işgali önlemek yerine iç siyasette aktif yer almışlardır. Ülkenin yarı-işgal altında öne süren bu güçler özellikle sol siyasete karşı tavır alarak silahlı eylemlerde bulunmuş hatta darbelerde yer almışlardır. İtalya örneğinde olduğu gibi bazı ülkelerde terör ortamı yaratılmış, Yunanistan örneğinde olduğu gibi aşırı-sağ askeri cunta yönetimleri kurulmuş veya Türkiye’deki 12 Eylül 1980 örneğinde olduğu gibi askeri darbeler yapılmıştır.

Soğuk Savaş yıllarında Türkiye'deki uzantıları

NATO'nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri Türkiye'de 1952[2] ya da 1953[3]'te önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş [3] sonra doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil uzantısı olarak faaliyet yürütmüştür.[4] Bülent Ecevit 1974'te dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'dan Özel Harp Dairesi'nin varlığını öğrenmiş[5] ve Deniz Kuvvetlerinden Emekli Binbaşı araştırmacı-yazar Stratejist Erol Mütercimler ise ilk kez 1980'de örgütün varlığından haberdar olduğunu dile getirmiştir.[6]

12 Eylül 1980

Ülkemizde 1980 darbesinin ardındaki zamanın Genelkurmay Başkanı Kenan Evren Türk kontrgerilla stay-behind silahlı kuvvetlerinin bir üyesidir.[kaynak belirtilmeli] Türkiye’de de stay-behind gruplardaki liderlerin yasal görevlerde bulunma çakışması yaşanmıştır.

Stay-behind planları

* Auxiliary Units (İngiltere)
* Gladio (İtalya ve diğer bir çok ülke)
* GAL (İspanya)
* I&O (Hollanda)
* Lochos Oreinon Katadromon, LOK (Yunanistan)
* OWSGV (Avusturya)
* Plan Bleu, La Rose des Vents, Arc-en-ciel (Fransa)
* ROC (Norveç)
* SDRA8, STC/Mob (Belçika)
* Bund Deutscher Jugend - Technischer Dienst, TD BJD (Almanya)
* Nihtilä-Haahti plan (Finlandiya)
* Projekt-26, P-26 (İsviçre)
* Werwolf (Nazi Almanyası)
* Kontrgerilla,(Türkiye)
* Regional Force Surveillance Units (Australya)
* İsveç’de Informationsbyrån isimli bir stay-behind örgütü bulunmaktadır. Örgütün 1950-60’lı yıllarda 3-4.000 personeli olmuş ve bu personel ABD ve İngiltere’de kontr-gerilla savaş eğitimi almıştır. 1951 yılında Stockholm’de bulunan CIA masasının şefi William Colby NATO üyesi Norveç ve Danimarka stay-behind kuvvetlerinin İsveç ve Norveç gibi tarafsız ülkelerde eğitilmesini savunmuştur. Bu kapsamdaki faaliyetler 1953 yılında yakalanan azılı faşist Otto Hallberg’in sorgusunda ortaya çıkmış ve İsveç stay-behind kuvvetleri ifşa edilmiştir. Ancak garip bir şekilde Hallberg hakkındaki suçlamalar düşmüş, kendisi serbest bırakılmıştır.

Özel Harp Dairesi

Özel Harp Dairesi, Soğuk savaş dönemi Türkiye'sinde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde ABD'nin gizli servisi CIA ve NATO işbirliği ile kurulduğu ileri sürülen gizli örgüt.

Amaç

Avrupa'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra muhaliflerin (o dönem komünistlerin) iktidara gelmesini önlemek için kurulan "Gladio" adlı kontrgerilla örgütünün Türkiye'deki uzantısına siyasi literatürde Özel Harp Dairesi (bkz:ÖZEL HARP DAİRESİ), eylemleri gerçekleştirenlere ise Kontrgerilla denmiştir.[kaynak belirtilmeli]


NATO (bkz:NATO) 'nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri Türkiye'de önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil uzantısı Kontrgerilla(bkz:KONTRGERİLLA) olarak faaliyet yürütmüştür. Yoğun olarak 1992 - 1994 yılları arasında faaliyet gösterdiğine inanılıyor

Eşref Bitlis Kimdir ?


Orgeneral Eşref Bitlis (1933 - 1993)

Eşref Bitlis, (d. 1933, Malatya - ö. 17 Şubat 1993). Eski Jandarma Genel Komutanı.

1952 yılında Kara Harp Okulu'ndan teğmen rütbesi ile mezun oldu. 1966 yılında Kara Harp Akademisi'ni tamamladı. Almanya'da dil eğitimini tamamladıktan sonra 1969 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'nden mezun oldu. 1973'de Alman Harp Akademisi'ni tamamladı.

Bir yıl Kara Harp Akademisi'nde başöğretmen olarak görev yaptı. 1978'de tuğgeneral oldu ve Bolu Komando Tugay Komutanlığına getirildi. 1982'de tümgeneral ve Kıbrıs 28. Tümen Komutanı oldu. 1986'da korgeneral rütbesi aldı. 1988'de Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı oldu. 1990'da orgeneral rütbesi aldı ve Jandarma Genel Komutanlığı'na atandı.

Bitlis, bölgede konuşlanmış durumda bulunan Çekiç Güç Kuvvetlerinin Türkiye'den ayrılması gerektiğini açıklıyor ve ABD'nin Kuzey Irak'da oluşturmaya çalıştığı Kürt Devleti'nin Türkiye'nin zararına olduğunu söylüyordu. Bu nedenle ABD büyükelçiliği tarafından birkaç defa hükümete şikayet edildiği iddia edildi. 17 Aralık 1992'de Çekiç Güç'e bağlı Amerikan savaş uçakları, kendilerine bildirildiği halde Irak'ın Selahattin kentine gitmekte olan Bitlis'in helikopterine taciz uçuşu yaptı ve helikopteri inişe zorladı. Komutanlığı döneminde JİTEM (bkz:Jitem)'in kurularak yargısız infazların yapılmasına ve itirafçılarla birlikte silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılmasına karşı çıktığı da basına yansımıştır.

Eşref Bitlis (bkz : Eşref Bitlis), 17 Şubat 1993'de Beechcraft B200 King Air tipi uçağın henüz aydınlanamayan nedenlerle düşmesi sonucu hayatını kaybetti.

12 Haziran 2009 Cuma

Şok İddia ! " Kurtlar Vadisi'nin imajı Kirletilecek ! "



Taraf'tan şok iddia ! ;

"Kurtlar Vadisi hakkında olumsuz haberler yaptırılsın, dizinin güvenilirliği ortadan kaldırılsın"

Taraf gazetesinin bugün yayınladığı “AKP ve Gülen’i bitirme planı” başlıklı manşet, “İşte Genelkurmay’ın İrticayla Mücadele Planı” iddiasının dışında, Kurtlar Vadisi’ne yönelik şok bir iddia ile de gündeme oturdu.

Yayın hayatına girdiği günden bugüne suç ve suç örgütlerini dramatize eden, kamuoyunu uyaran, buna karşılık sürekli yalan yanlış suçlamalara hedef gösterilen Kurtlar Vadisi’ne yönelik şok iddiada, bir karalama kampanyasının yürütülmesinin istendiği öne sürülüyor. Taraf’ın "Dört sayfadan oluşuyor" dediği ve Deniz Piyade Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı belirtilen “Ergenekon Eylem Planı”nda, Vadi’nin imajının çizilmesi gerektiği ifade ediliyor, üstelik yol da gösteriliyor:

“Vatandaşlar tarafından yoğun olarak izlenen ve gündemdeki olaylar hakkında kamuoyunu yanlış yönlendiren Kurtlar Vadisi (bkz : Kurtlar Vadisi), Kollama ve Tek Türkiye benzeri diziler hakkında olumsuz haberler yaptırılarak söz konusu dizilerin güvenirliliğinin yitirilmesi sağlanacaktır.”
"http://kurtlarvadisigladio09.blogspot.com/"
Bugüne kadar manipüle edildiği iftiralarına cevabı Türk halkının fenomen dizi yaparak verdiği Kurtlar Vadisi'ne yönelik şok iddia ile diğer iddialara Genelkurmay Başkanlığı el koydu.

DERHAL SORUŞTURMA EMRİ VERİLDİ

Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, “Bugün bir gazetede planla ilgili haber ve yorumlara yer verilmiştir. Konunun tüm yönleriyle incelenmesi maksadıyla Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na derhal bir soruşturma emri verilmiştir” dedi.
İŞTE TARAF’IN ŞOK İDDİASI

“Genelkurmay Başkanlığı’nın, “irtica ile mücadele” adı altında yeni bir eylem planı hazırladığı ortaya çıktı. Nisan 2009’da Deniz Piyade Kurmay Kıdemli Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan planda, Ergenekon soruşturmasından duyulan rahatsızlık açık bir şekilde dile getiriliyor. “Ergenekon davasının gündemi değiştiriliyor havası oluşmadan” eylemler yapılması isteniyor, Ergenekon kapsamında tutuklanan muvazzaf ve emekli askerlerin irtica ile mücadele ettikleri için cezaevine kondukları yönünde haberlerin ön plana çıkarılması hedefleniyor.
Planı hazırlayan Albay Dursun Çiçek tanıdık bir isim. Daha önce Taraf’ın manşetten yayımladığı “Koç da andıçlandı” başlıklı haberle gündeme gelmişti. Albay Çiçek tarafından hazırlanan andıç belgesinde bütün sivil toplum örgütleri fişlenmişti. Planın yazıldığı Genel Kurmay Harekat Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü, Psikolojik Harp Dairesi’nin yeni adı. http://kurtlarvadisigladio09.blogspot.com/ Genelkurmay adına yapılan planlamalar artık buradan yürütülüyor.

http://kurtlarvadisigladio09.blogspot.com/

Ergenekon soruşturmasında tutuklanan eski asker avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda ele geçirilen Genelkurmay’a ait yeni plan tutanaklara geçti ve Ergenekon üçüncü iddianamesine girmesi bekleniyor. Öztürk, aynı zamanda yine Ergenekon kapsamında tutuklanan emekli Albay Levent Göktaş’ın avukatlığını yapıyordu.
Dört sayfadan oluşan “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın “Durum” başlıklı bölümünde Ergenekon soruşturması eleştiriliyor: İrticai gruplar tarafından TSK başta olmak üzere devletin resmî kurumlarını yıpratmak üzere yoğun faaliyetler yürütülmekte, Ergenekon adı altında TSK’ya büyük emekleri geçmiş, emekli ve muvazzaf askerî personele yersiz ithamlarda bulunularak lekelenmeye çalışılmaktadır.

VAZİFE ÇIKARDIK, İCRAAYA GEÇELİM

Bütün bunlardan “vazife” çıkarılması gerektiği belirtilen planda bu görev “İrticai oluşumların iç yüzünü göstererek bu konudaki tereddütlere son vermek ve söz konusu örgütlere olan kamuoyu desteğini ortadan kaldırmak. Ergenekon kapsamında yapılan yıpratıcı kampanyaların etkisini azaltmak, TSK’ya yönelik olarak yapılan olumsuz propagandalara son vermektir” olarak tanımlanıyor.

Ardından ise planın “İcra” bölümü geliyor ve şu ifadeler kullanılıyor: Laik ve demokratik düzeni yıkarak, şeriata dayalı bir İslam devleti kurma hayalinde bulunan AKP Hükümeti ve ona destek veren çeşitli gruplar ile Fethullah Gülen grubu başta olmak üzere radikal dinî oluşumlar hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak, kamuoyunun desteğini kırmak ve faaliyetlerine son vermek üzere bilgi destek faaliyetleri icra edilecektir.”


İşte Yaza Damgasını vuracak Film ; Kurtlar Vadisi Gladio , Filmde işlenen konu ve başlıklar hayli tartışma yaratacak gibi gözüküyor , işte Kurtlar Vadisi Gladio Sinema Filminden Başlıklar ;

Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele - Jitem


Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele


(kısa adı: JİTEM, gerçek adı: İstihbarat Grup Komutanlığı), 1993 yılında, bu oluşuma karşı çıkan Orgeneral Eşref Bitlis esrarengiz ölümünden sonra devletin PKK ile mücadelesi için kurulduğu iddia edilen ancak resmî olmayan ve varlığı devlet kurumları tarafından onaylanmamış bir kurumdur. Varsayılan kurumun Ergenekon'un askerî kanadı olduğu[1] ve PKK'ya parasal ve lojistik anlamda yardım eden bazı kişilerin öldürülmesi ile ilgili olduğu da varsayılan iddialar arasındadır.

Varlığı hakkında tartışmalar

Susurluk kazasının ardından TBMM'de kurulan Susurluk Komisyonu'na bilgi veren eski Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman, "Jandarma teşkilatı içinde JİTEM adında legal ya da illegal bir örgüt kurulmadığını savunmuş ancak jandarma dışında bu ismi kullanıp kanunsuz işler yapan bir grubun olduğunu söylemiştir.[2]Binbaşı Ersever’in İtirafları kitabının yazarı araştırmacı Soner Yalçın’a göre JİTEM(bkz: Jitem ), 1987 yılında Binbaşı Arif Doğan tarafından Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı bünyesinde kurulmuş, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Samsun ve Erzurum’da örgütlenmiştir. Yalçın, JİTEM içerisnde muvazzaflar ve hapishaneden özel izinle çıkarılan PKK itirafçılarının da olduğunu söylemiştir. [2]

Susurluk skandalından yaklaşık bir yıl sonra Başbakanlık teftiş kurulu başkanı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu da Soner Yalçın'ın bir çok iddiasını doğrulamıştır. Savaş'ın raporuna göre JİTEM özel timlerin idaresi amacıyla Hulusi Sayın’ın Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanlığı (1981-85) döneminde kurulmuş ve bölgede etkili çalışmalar yapmıştır. Bünyesinde çok miktarda korucu ve itirafçı bulunması nedeniyle ferdi suç oranı yükselmiştir.[2]

1995 Nisan ayında TBMM faili meçhul cinayetler komisyonunun hazırladığı raporda JİTEM’in faaliyetlerinin ne olduğu anlaşılamadığı, devlet organlarının kanunlarla sınırlı görev ve yetkileri aşılıp, yasal boşluklardan yararlanıp yeni kurumlaşmalara gidildiği belirtilmiştir. Raporda JİTEM yetkisiz, görevsiz olduğu polis mıntıkasında polisten habersiz operasyon yapmaktığı savunulmuş. Yasal dayanağı olmayan ve kuruluş amacından saparak bazı yasadışı olaylarla birlikte anılan JİTEM'in faaliyetlerine son verilmesi gerektiği söylenmiştir. [2]

Jandarma Genel Komutanlığı ise bünyesinde bu isimde bir kuruluş bulunmadığını iddia etmekte, ama Ergenekon davası kapsamında ifadelerine başvurulan tanıklar ve bazı sanıklar bu kuruluşun mensubu olduklarını iddia etmektedirler. Ancak Jandarma Genel Komutanlığı da yasal bir kolluk örgütü olması nedeniyle istihbarat faaliyetlerini yasal sorumluluk alanlarında İstihbarat Daire Başkanlığı gibi kendi iç yapılanmasında Jandarma İstihbarat timleri ile yürüttüğünü iddia etmektedir. Bu konuda uyulması gereken resmi kurallar Jandarma Teşkilat ve Görevleri hakkındaki kanundur.

Susurluk raporunda yer alan Şerif Avşar cinayetinde JİTEM'ci olduğu öne sürülen eski uzman çavuş Gültekin Sütçü, 2008 yılında Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Ölüm kuyuları

MİT'te çalışırken kendisine Ergenekon ve JİTEM'in içerisine sızma görevi verildiği iddia edilen [5]gazeteci Tuncay Güney JİTEM tarafından 1990'lı yıllarda öldürülen pek çok kişinin asitle yakıldıktan sonra Silopi'de bulunan BOTAŞ Tesisleri'ne ve Cizre-Silopi güzergâhındaki bazı noktalara açılan kuyulara gömüldüğünü ilk defa gazeteci Faruk Arslan'ın Kara Kutu: Ergenekon'un Karanlık İsmi Tuncay Güney adlı kitabında öne sürmüştür. Bu açıklamaların yer aldığı Faruk Arslan'ın kitabını delil olarak gösteren Şırnak Barosu'nun yaptığı suç duyurusunu dikkate alan Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı, kuyuların açılması yönünde karar verdi. [6] Silopi'de kazı çalışmalarına 9 Mart 2009 günü başlandı. Yapılan çalışmalarda biri insan kafatasına ait olan 17 kemik, eldiven, düğümlü ip, terlik, şapkanın bir parçası, kot pantolon parçaları ve saç telleri bulundu. Adli tıp incelemesi sonucunda, kemiklerin insan kemiği olup olmadığı anlaşılacak.[7]

Murat Aslan

1969 doğumlu Açık Öğretim 2. sınıf öğrencisi Murat Aslan; 10 Haziran 1994 gününde Diyarbakır'a bağlı Yenişehir Semti, Ali Amiri 1. Sokak'ta arkadaşlarıyla birlikteyken polis kimliği gösteren kişilerce yaka paça bir arabaya bindirilmiş ve o günden itibaren kendisinden haber alınamamıştır. Bir dönem JİTEM içerisinde yer alan Abdülkadir Aygan'ın yıllar sonra Ülkede Özgür Gündem gazetesine verdiği röportajda Murat Aslan'ın zorla sivil Toros arabaya bindirilerek Silopi JİTEM İstihbarat Tim Komutanlığı'na götürüldüğünü ve burada işkenceyle sorgulandıktan sonra Dicle Nehri'nin kenarında Körtük Köyü'nün karşısına düşen bir derede üzerine benzin dökülerek, yakıldığını itiraf etmiştir. Aygan'ın ifadeleri üzerine Murat Aslan'ın babası İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Selahattin Demirtaş ve Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile 19 Nisan 2004 günü Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdular. Talep üzerine avukat heyeti ile askeri yetkililer ve bir doktorla olay yerine gidildi. Savcı Ayhan Önder'in açtırdığı mezardan, toprağın yaklaşık 15 cm altında yanık izleri belli olan kemikler çıktı. Yapılan DNA testinde kemiklerin Murat Aslan'a ait olduğu kesinleşti.[8]

Musa Anter

Yaptığı itiraflarda Diyarbakır'da 10 yıl önce kaybolan Murat Aslan'ın Silopi'de gömüldüğü yeri tarif eden ve cesedinin bulunmasına sağlayan Abdülkadir Aygan 20 Eylül 1992’de kimligi belirsiz kişilerce öldürülen Kürt yazar Musa Anter'in öldürülmesinin de bir JİTEM eylemi olduğunu söylemiştir. [9]Abdülkadir Aygan olayı şöyle anlatmıştır: [10]


« "Hamit, Musa Anter'in kaldığı otele gönderilerek, 'Hogir sizi bir evde bekliyor' diyerek otelden çıkarttı. Ben ve Hogir, Seyrantepe'de bekliyordum. Yeşil ve Mustafa Deniz, bizden biraz ileride bekliyordu. Hamit Musa Anter'i getirecekti, Hogir de öldürecekti. Ancak, bir süre sonra siren sesleri gelince aracımıza binerek JİTEM'e gittik. Bir süre sonra Hamit gelince, 'İş tamam' dedi. 'Neden yanımıza getirmedin' deyince, 'benden şüphelenince yolda indirdim 'öldürdüm' diye cevapladı. »


Cem Ersever

İtirafçı Abdülkadir Aygan Neşe Düzel'e verdiği bir röportajda Veli Küçük'ün JİTEM'in ilk kuruluş aşamasında bulunmadığını ve hazıra konduğunu söylemiş ve "Cem Ersever'in öldürülmesinin altındaki gerekçelerden birisi de budur. Veli Küçük, Arif Doğan'ı da yanına alarak Cem'i pasifize etmek ve böylece JİTEM'in kontrolünü ele geçirmeyi amaçladılar. Onların önündeki en büyük engel Cem Ersever idi. Ankara'daki istihbarat başkanlığını da dolduruşa getirip Cem Ersever'i ortadan kaldırdılar." diye konuşmuştur.[11]

Gaffar Okkan

Diyarbakır'da 10 yıl JİTEM'de kadrolu olarak çalışan Abdulkadir Aygan, 2004 yılında Ülkede Özgür Gündem gazetesine yaptığı röportajda Gaffar Okkan suikastına değinmiş ve "bu bölgede bir kişinin, resmi bir hüviyete sahip değilse ya da arkasında bir resmî güç, askeriye, emniyet, MİT yoksa silahlı olarak şehir içinde eylem yapması, sonra da uzaklaşıp gitmesi ve izini kaybettirmesinin çok zor olduğunu" söylemiştir. Aygan, JİTEM'e çalışan ve Gaffar Okkan'ın JİTEM hakkında bilgi almak için emniyette sorguldığı Muhsin Gül'ün poliste işkenceye alınıp çözüldüğünü, daha sonra Gül'ün JİTEM tarafından öldürüldüğünü de kaydetti.[12]

Güçlükonak Katliamı

Ocak 1996'da içerisinde 11 köylünün bulunduğu bir minibüs tabur Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde silahlı bir grup tarafından durdurulmuş ve kimliği belirlenemeyen bu kişilerce kurşun yağmuruna tutulup yakılarak katledilmiştir. Olayın hemen ardından Genelkurmay Başkanlığı, saldırının bir PKK eylemi olduğunu ilân ederken PKK ise bu olayı üstlenmemiş ve ilgilerinin olmadığını açıklamıştır.[13] Katliamdan 13 yıl sonra Dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Ekmen, Yeni Aktüel dergisine verdiği bir röportajda; katliamı PKK'nın değil JİTEM'in gerçekleştirdiğini savunmuştur.[14] Ekmen, vücutları elbiseleri ve üzerlerindeki tüm malzemeler yanarak kül olan 11 kişinin tümünün kimliklerinin sapasağlam ve askerin elinde çıktığını ve görüştüğü bir korucubaşının da katliamı PKK'nın gerçekleştirmediği iddiasını doğruladığını belirtmiştir.[14] Akman, Güçlükonak Katliamının yaşanmasından bir gün sonra Avrupa Parlamentosu’nda Yeşiller Partisi ve sosyalistlerin verdiği ve PKK’nın ateşkesine Türkiye Devleti’nin ne cevap vereceğinin sorulacağı karar tasarısının görüşülecek olmasına dikkat çekmiştir. Türkiye; Avrupa Parlamentosu'na PKK'nın Güçlükonak Katliamı ile ateşkesin bozuluğunu öne sürmüştü. Adnan Ekmen, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara çağrıda bulunarak isterlese bildiklerini anlatacağını söylemiştir.[14]

Ayrıca Güçlükonak Katliamı'nın gerçekleşmesinden yaklaşık altı ay sonra "Aydın ve sanatçıların oluşturduğu Barış İçin Bir Arada Çalışma Grubu" katliamın devlet güçlerince gerçekleştiği iddisıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş, AİHM'de görülen dava sonucunda Türkiye mahkûm edilmişti.[13]

Ergenekon davası

Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan operasyonlarda adı Jitem ile birlikte anılan tuğgeneral Veli Küçük ve JİTEM'in kurucusu olduğu iddia edilen Arif Doğan tutuklanmıştır. Veli Küçük davada yaptığı savunmasındaJandarma Genel Komutanlığı bünyesinde hiçbir zaman böyle bir birimin olmadığını ve bu isim kullanılarak sanki gizemli, gayriyasal bir oluşum varmış izlenimi yaratılmaya çalışıldığını iddia etti. [15]. Küçük'e Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olduğu sırada Adapazarı, İzmit ve Sapanca'da Kürt işadamlarına düzenlenen faili meçhul cinayetler ile ilşkisi sorulduğunda, Benim bölgemde faili meçhul olmaz diye yanıt verdi.[16] [17]




Milli İstihbarat Teşkilatı





Milli İstihbarat Teşkilatı







Kuruluş tarihi 22 Temmuz 1965
Genel merkez Ankara
Müsteşar Emre Taner
Bütçe 423 milyon TL






Milli İstihbarat Teşkilatı,
Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzenine, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine ve Millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan gelecek mevcut ve muhtemel tehditler hakkında bilgi toplamak, önlem almak ve gerekli durumlarda ilgili makamları uyarmakla görevli teşkilâttır.

Atatürk'ün 1925 yılında "...muasır devletlerde olduğu gibi, bizde de modern bir istihbarat teşekkülü kurmak mecburiyetindeyiz..." direktifi doğrultusunda kurulmuştur.

Teşkilât-ı Mahsusa


Ülkelerin birbirlerine yönelik siyasal, sosyal, ekonomik ve askeri faaliyetleri ile beklentilerinin önceden saptanması ihtiyacının zaman içerisinde giderek artması, haber almaya dönük yapılanmaların varlığını zorunlu kılmıştır.

Türkiye'de, sistemli ve organize nitelikte istihbarat örgütü kurma girişimleri, Osmanlı Devleti'nin son yıllarında başlamıştır. Siyasi birliğin korunması, ayrılıkçı hareketlerin önlenmesi ve özellikle yabancı devletlerin Ortadoğu üzerinde odaklaşan faaliyetlerinin izlenebilmesi için bireysel bazda ve sınırlı nitelikte sürdürülen istihbarat çalışmalarının bir merkezden organize biçimde yürütülmesine ihtiyaç duyulmuş ve 17 Kasım 1913 tarihinde Enver Paşa(bkz vikipedi : Enver Paşa ) tarafından Teşkilât-ı Mahsusa isimli istihbarat örgütü kurulmuştur. I. Dünya Savaşı sırasında askeri ve paramiliter hareketler gerçekleştirerek önemli görevler üstlenen bu örgüt, savaşın sona ermesiyle 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında dağılmıştır.

Karakol kuruluyor

Düşman gemileri 13 Kasım 1918`de artık İstanbul limanlarında demirlemiş durumdadır. 15 Mayıs 1919`da düşman İzmir`dedir. Halk bıkkın, yılgın, kararsız, Osmanlı Saltanatı aciz, belki ondan da vahimi düşmanla anlaşma yollarını aramaktadır. İngilizler ile onları destekleyen veya onların desteklediği gizli servisler askerlerin gidemediği yerlerde, İstanbul merkezli bir harekat ile Anadolu`da Osmanlı`dan kalan her karış toprak parçasında bir işgal ve nüfuz kavgasına girişmişlerdir. İttihatçı ve Teşkilatı Mahsusacı avı başlatılmıştır. Türk kurum, kuruluşları işletilmez hale getirilmiştir, korunmak gerekmektedir. Çareyi İttihatçılar ile Teşkilat-ı Mahsusacılar birlikte bulurlar. Ortak düşmana karşı ortak mücadele verilecektir. Teşkilat-ı Mahsusa`nın son başkanı Hüsamettin Ertürk`ün de içinde bulunduğu yeni bir örgüt kurulacaktır. Örgütün kuruluşundan ülkeden kaçan Enver, Cemal ve Talat Paşalar haberdardır. Talat Paşa`nın da oluruyla İttihatçıların ünlü iaşe nazırı Kara Kemal ile Kurmay Albay Kara Vasıf Bey ilk görüşmeleri yaparlar. Daha sonra yeni örgütün kurulması için yapılan çalışmalarda bir öncü daha belirlenir. Bu kişi Karadeniz Boğaz Komutanı Galatalı Şevket Bey`dir.Yeni örgütün kuruluş toplantısı 5 Şubat 1919 tarihinde Avukat Refik İsmail Bey`in Sultanhamam`daki yazıhanesinde yapılır. Toplantıda Galatalı Şevket Bey örgütün başkanlığına seçilir. Örgütün adı Baha Sait Bey`in isteği üzerine Kara Vasıf Bey ve Kara Kemal Beyler`in adından esinlenilerek karakol olarak belirlenir. Örgüt öncelikle İttihatçılara ve Teşkilat-ı Mahsusacılara karşı girişilen saldırılara karşı koyacaktır. Ancak bu yapılanma giderek genişler. Bireysel savunmanın yerini Anadolu`nun düşmandan kurtarılması için genel bir karşı koyuş alır. Burada örgüt, Karadeniz kıyıları, Ege ve Doğu Anadolu`da güçlü bir şekilde örgütlenir. Bu örgütlenme adeta ittihatçıların yeni bir yapılanmasıdır. İstanbul ve Anadolu`da halk üzerinde yapılan çalışmalarda, işgal kuvvetlerine karşı konulması gerektiği vurgulanır.Türk kökenli en büyük istihbarat gücü olan Karakol Örgütü`nün kuruluş şeması ve çalışmaları şöyledir.Kurucusu ve Başkanı Albay Kara Vasıf. Yönetim Kurulu Üyeleri: Albay Galatalı Şevket, Yarbay Kemalettin Sami Gökçe, Yarbay Edip Servet Tör, Baha Sait, Kara Kemal, Binbaşı Ali Rıza, Binbaşı Ali Çetinkaya.......Üsküdar Grubu Başkanı Yenibahçeli Şükrü Oğuz, Topkapı Grubu Başkanı Yarbay Hüsamettin Ertürk(sonra Albay), İslam Kadınlar Birliği Başkanı Naciye Faha Hanım sayılabilecek başlıca isimlerdir.Başlıca Müfrezeler ve Önde Gelen Adlar: Yahya Kaptan, Küçük Arslan, Büyük Arslan, İpsiz Recep, Bulgar Sadık, Dayko, Yüzbaşı Nail, Yalovalı İbo, Gebzeli Rıfat Kaptan, Kuşçubaşı Eşref önde gelen isimler olarak sayılabilir.

Mustafa Kemal kendi gizli servisini arıyor

Karakol Örgütü ile Ankara arasında ortaya çıkan bu sorunlar, Mustafa Kemal`i yeni arayışlara yöneltecektir. Mustafa Kemal örgütün İttihatçı yapısından oldukça rahatsızdır. Hatta görüşmeleri sırasında Kara Vasıf`a Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetleri dışında oluşturulan bu örgütün müstakil çalışmalarına karşı olduğunu belirtmiştir. 16 Mart 1920`de yaşanan baskın olayından sonra tutuklanan Karakol Örgütü yöneticilerinden Şevket ve Kara Vasıf Beylerin İngilizlerce Malta`ya sürgün edilmeleri Karakol Örgütü`nü zor durumda bırakır. Bu, İngilizlerin bir çökertme operasyonudur. İngilizler tarafından Malta`ya sürülenler bu örgütün belkemiğidirler. Bu isimlerden bazı önemli olanları şunlardır : Albay Galatalı Şevket (İstanbul Merkez Komutanı), Albay Kara Vasıf ( Karakol Örgütünün Kurucusu), Ali Sait Paşa, Refet Paşa, Ali Fethi Okyar, Ali İhsan Paşa, Hacı Mehmet Paşa (Enver Paşa'nın Babası) ve birçok önemli isim Malta`ya sürülmüştür. Aslında örgüt İttihatçılık anlamında dağılmaz ve sürer. Mustafa Kemal daha sonra bu örgütün çalışmalarını zararlı bulduğunu belirtecektir. Malta sürgününün ardından toparlanma çalışmaları sırasında Karakol Cemiyeti büyük bir gedik verecektir. Bu istihbarat açığının adı Mustafa Sagir`dir. Karakol cemiyetinin içine sızan İngiliz gizli servisi elde ettiği adamlarıyla Mustafa Sagir adlı ajanı Ankara`ya gönderir ve Mustafa Kemal`i öldürmekle görevlendirir. Bu konuda ortaya çıkan sorun, Ankara hükümetince halledilir. Ancak grup resmen 1920`de dağıtılır. Örgütün dağılması emrini veren otoritenin Ankara olduğu ve Mustafa Kemal`in bu örgüte karşı duyduğu güvensizliğin bunda etkili olduğu kesindir. Bu arada geride kalanlar küçük istihbarat, kaçakçılık, sabotaj grupları olarak çalışırlar. İttihatçıların muhalif hareketleri ancak 1923`te Milli Mücadeleden sonra bitirilebilecektir.

Zabitân, Yavuz, Hamza ve Felâh Grupları

Karakol Cemiyeti'nin dağılmasından sonra Zabitân ve Yavuz gibi çeşitli istihbarat grupları oluşturulmuş, bunlardan 23 Eylül 1920 tarihinde faaliyete geçen Hamza Grubu'nun adı 31 Ağustos 1921 tarihinde Felâh Grubu olarak değiştirilmiş, istihbarat grupları Kurtuluş Savaşı sonuna kadar faaliyetlerini sürdürebilmiştir.

Askerî Polis Teşkilâtı

İstihbarat örgütleri arasındaki dağınıklığı gidermek, ordu içerisine sızan düşman casusluk faaliyet ve propagandasına karşı koymak amacıyla 18 Temmuz 1920 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından Askerî Polis Teşkilâtı (A.P. veya P.) kurulmuştur. Savaş yıllarında başarılı hizmetler veren örgütün faaliyetlerine 21 Mart 1921 tarihinde son verilmiştir.

Tedkik Heyeti Âmirlikleri

Askerî Polis Teşkilâtı'nın kapatılmasının istihbarat faaliyetleri açısından kısa bir süre doğurduğu boşluk ise, yine Genelkurmay Başkanlığı tarafından kurulan ve 1 Nisan 1921- 22 Haziran 1922 tarihleri arasında Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde faaliyet gösteren Tedkik Heyeti Âmirlikleri vasıtasıyla giderilmiştir.

Müsellâh Müdâfaa-i Milliye

Edinilen tecrübelerin ışığında ve belirlenen yeni hedeflere ulaşılabilmesi amacıyla bu defa Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın direktifiyle Müsellâh Müdâfaa-i Milliye isimli bir istihbarat grubu kurulmuştur. TBMM Hükümeti, 3 Mayıs 1921 tarihinde kısa adı "M.M." (MİM MİM) olan bu örgüte resmiyet kazandırmıştır.

Tedkik Heyeti Âmirlikleri Anadolu'da faaliyetlerini sürdürürken, "M.M." örgütü asker ve sivil kesimden oluşmuş kadrolarıyla, İstanbul'da büyük bir ajan ve haber ağı kurmayı başarmış, Anadolu'ya silah ve cephane kaçırılması faaliyetlerini organize etmiş, düşman karargahlarına, işbirlikçi gruplara ve yabancı misyona sızarak çok sayıda önemli belge ve bilgiler elde etmiştir. Millî Mücadele sırasında düşman faaliyetlerine karşı oluşturulan çeşitli istihbarat gruplarıyla da işbirliği yapan örgütün faaliyetleri, İstanbul'un kurtuluşundan sonra 5 Ekim 1923'de son bulmuştur.

Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti

İstihbarat örgütlerinin kapatılmasından ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurulmasından sonra, 1926 tarihine kadar geçen dönem içinde haber alma çalışmaları, Ordu Müfettişlikleri İstihbarat Şubeleri tarafından yürütülmüştür.

Daha sonra Atatürk, 1925 yılı sonunda, gelişmiş devletlerdeki istihbarat kuruluşlarına benzer, çağdaş bir örgütün kurulması talimatını vermiştir. Bunun üzerine, Avrupa ülkelerinde eğitilen kadroların da katılımıyla, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın 6 Ocak 1926 tarihli emri doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk istihbarat kuruluşu olan Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti (M.E.H./MAH) kurulmuştur. Teşkilât, 5 Ocak 1927 tarihinde şeklen İçişleri Bakanlığı'na bağlanmıştır. 6 Ocak 1926 - 5 Ocak 1927 tarihleri arasındaki bir yıllık dönem çalışmaları, dönemin yöneticileri tarafından Riyâset'in kuruluşuna hazırlık dönemi olarak değerlendirilmiş ve bir gün sonraki 6 Ocak 1927 tarihi MAH'ın kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir.

Kuruluşuyla başkanlığına Şükrü Âli Ögel'in getirildiği MAH, Millî İstihbarat Teşkilâtı mensupları için bir simge olarak önemini korumakta ve MİT'in tarihi kökleriyle gelecek arasında kuvvetli bir bağ oluşturmaktadır.

MAH, duyulan ihtiyaçlara bağlı olarak zaman içerisinde birkaç kez küçük yapısal değişiklikler geçirmiş ve 1965 yılına kadar Türkiye'nin istihbarat faaliyetini başarıyla yürütmüştür. 1965-1966 ya kadar kısa bir süre MOET adını almıştır.

Millî İstihbarat Teşkilâtı

Devletin millî güvenlik politikasının hazırlanmasıyla ilgili her konuda istihbaratın tek elde toplanabilmesi amacıyla, 22 Temmuz 1965 tarihinde TBMM tarafından 644 sayılı kanun kabul edilmiş ve bu kanun ile kuruluşun adı Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) olarak değiştirilmiştir. Kanun ile MİT'in bir Müsteşar tarafından yönetilmesi ve Müsteşar'ın, kanun ile belirlenen görevlerin yerine getirilmesinde sadece Başbakan'a karşı sorumlu olması öngörülmüştür.

MİT, yaklaşık 19 yıl süre ile faaliyetlerini 644 sayılı kanun hükümleri doğrultusunda yürütmüş, ancak süratle değişen ve gelişen koşulların ışığında yeni bir yasal düzenlemeye gidilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu amaçla, 1 Kasım 1983 tarihinde 2937 sayılı "Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanunu" çıkarılmış olup, kanun 1 Ocak 1984 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

MİT Müsteşarları

* Emre Taner 15.06.2005 -
* Şenkal Atasagun 11.02.1998 - 11.06.2005
* Sönmez Köksal 09.11.1992 - 11.02.1998
* Teoman Koman 29.08.1988 - 27.08.1992
* Hayri Ündül 05.09.1986 - 29.08.1988
* Burhanettin Bigalı 07.09.1981 - 14.08.1986
* Bülent Türker 19.11.1979 - 07.09.1981
* Adnan Ersöz 13.07.1978 - 19.11.1979
* Hamza Gürgüç 25.11.1974 - 13.07.1978
* Bülent Türker 29.09.1974 - 24.11.1974
* Bahattin Özülker 28.02.1974 - 26.09.1974
* Bülent Türker 26.07.1973 - 27.02.1974
* Nurettin Ersin 02.08.1971 - 25.07.1973
* Mehmet Fuat Doğu 02.03.1966 - 27.03.1971
* Avni Kantan 14.07.1965 - 02.03.1966

Milli Emniyet Hizmeti Başkanları

* Ziya Selışık 29.08.1964 - 13.07.1965
* Mehmet Fuat Doğu 27.08.1962 - 25.08.1964
* Naci Aşkun 17.01.1961 - 18.08.1962
* Ziya Selışık 03.06.1960 - 17.01.1961
* Celal Tevfik Karasapan 02.10.1959 - 02.06.1960
* Ahmet Salih Korur 21.07.1959 - 02.10.1959
* Hüseyin Avni Göktürk 21.11.1957 - 21.07.1959
* Emin Çobanoğlu 23.09.1957 - 21.11.1957
* Ahmet Salih Korur 18.04.1957 - 23.09.1957
* Emin Çobanoğlu 27.03.1957 - 18.04.1957
* Behçet Türkmen 03.09.1953 - 27.03.1957
* Mehmet Naci Perkel 01.08.1941 - 03.09.1953
* Şükrü Âli Ögel 25.12.1926 - 07.07.1941

8 Haziran 2009 Pazartesi

Çekimler 17 Haziranda Başlıyor

Kurtlar Vadisi Gladio'nun çekimleri 17 Haziran'da başlıyor. Film ekibi önce İstanbul'da, sonra Antalya'da terleyecek...

Pana Film, Kurtlar Vadisi Gladio'nun çekimlerine 17 Haziran'da başlıyor. Film ekibi projeyle ilgili son masaüstü çalışmalarını yapıyor. Çekimler 17 Haziran'da İstanbul'da başlayacak; Temmuz başında ise film ekibi Antalya'ya gidiyor.

Reji grubu filmin vizyona girdiği zaman oldukça tartışma yaratacağını açıkladı. Senaryo, Cumhurbaşkanı Özal'ın ölümü; Cem Ersever
gerçeği; Apo suikastı gibi tartışmalı konuların üzerine gidiyor.

Mynet

Nato Ve Gladio Tarihçesi

NATO VE GLADIO

NATO (daha fazlası için TIKLAYINIZ), Amerika'daki en güçlü Yahudi Lobilerinden biri olan CFR tarafından kurulmuştur.1 Öncülüğünü Yahudi ve mason ABD Devlet Başkanı Harry Truman yapmıştır.

Kurucuları arasında hem Bilderberg Group'a, hem de CFR'ye üye olan Joseph Luns2, George Marshall ve Dean Acheson bulunmaktadır. Ayrıca Yahudi Etienne Hirsch, Bilderberg'den mason Jean Monnet, CFR'den Harrimann da NATO içinde 1950'lerde önemli role sahipler.3

İlk NATO Başkumandanı da CFR'den çıkmış olan ve Yahudi Lobilerine önemli katkılarıyla bilinen Dwight Eisenhower'di.4 NATO'nun en üst kademelerine kadar yükselebilmiş birçok önemli isim vardır ki, bunların da CFR, Bilderberg ya da Trilateral ile yakın bağları bulunmaktaydı. Birçoğu da masondur. Bu isimlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

General Lemnitzer, NATO Başkomutanı, Yahudi ve mason...5

Omar Bradley, NATO Başkomutanı, mason...6

Andrew Goodpaster, NATO Supreme Komutanı, Bilderberg üyesi...7

Paul Henri Spaak, NATO Genel Sekreteri, Bilderbergli ve mason...8

Earl Alexander, Ortadoğu Barış Gücü Kuvvetleri Başkomutanı, 33.dereceden mason...9

Lord Carrington, NATO Genel Sekreteri, Bilderberg Başkanı...10

Alexander Haig, NATO Genel Sekreteri, Bilderbergli, CFR'li...11

Manfred Wörner, NATO Genel Sekreteri, Bilderbergli...12

Bilderberg-Masonluk-Yahudilik çıkarları arasında sıkışmış bu pakttan, bu çıkarlara hizmet eden ünlü faili meçhul şebekesi Kontrgerilla doğmuştur.

Kontrgerilla, dünyanın çeşitli ülkelerinde İsrail ve ABD'nin çıkarlarına uygun hükümetleri başta tutmak, ya da bu çıkarlara hizmet edebilecek olanları başa getirmek için faaliyetlerde bulunmaktadır. Kontrgerilla için ideal hükümet modeli, P2 dönemindeki İtalya'da olduğu gibi Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, bazı bakanların mason olduğu, mafyayla iç içe bulunduğu Mafya-Masonluk-Kontrgerilla üçgenini meydana getiren bir modeldir. Bu modelin uygulatılmasında özellikle Yahudi Lobilerinin rolü büyüktür. Örneğin "İtalya'nın sahipleri" denilen iki sanayici Yahudi Benedetti ve Rothschild'in ortağı olan Bilderbergli Agnelli , İtalya'daki Yahudi Lobilerine üye işadamlarının başta gelen önemli isimlerindendir..

P2 Mason Locası da işte bu Mafya-Masonluk-Kontrgerilla üçgeninde önemli bir yere sahiptir. Siyaset hayatı boyunca sayısız skandala adı karışan "tilki" lakaplı İtalyan Başbakan Giulio Andreotti, Gladio (Daha fazla bilgi için Tıklayınız)'ya "sadece tertemiz yurtseverlerin dahil olduğunu, bu işin tamamen yasal olduğunu" açıklamıştı. Andreotti ve Askeri İstihbarat Örgütü Başkanı Amiral Martini, Senato Komisyonu önünde verdikleri ifadelerde bu örgütün "tamamen dış saldırılara karşı hazır bulundurulduğunu, ülkenin iç meseleleriyle hiçbir ilgisi olmadığını" iddia ederler. Ancak gerek yasallık iddiası, gerekse "ülkenin iç meseleleriyle ilişkisizlik" iddiası gayet tutarsızdı. Yasallık ve meşruluk iddiaları, Gladio'nun 10.000 kişiye ulaştığı söylenen personelinden sadece 622'sinin kimliğinin SISMI'nin bilgisi dahilinde olduğunun söylenmesiyle gölgeleniyordu.13

NATO'nun görünen amacı, komünist SSCB ve Doğu Bloku ülkelerinden gelebilecek tehditlere karşı Avrupa ülkelerini ABD ile ortak bir kuvvet oluşturarak koruma şemsiyesi altına almaktı. Bir barış ittifakı ve bölgesel savunma teşkilatı olarak bilinen NATO'nun müttefiği bir ülke olmak bir övünç ve kıvanç kaynağı idi.

Ancak SSCB'nin dağılmasından ve tehdidin son bulmasından sonra NATO faaliyetlerini sürdürmeye devam edince, işin aslının farklı olduğu anlaşıldı. NATO'nun başdüşmanı komünizm ölümcül yaralar alarak savaş sahnesinden çekilmişti, artık yeni bir düşman ortaya çıkarmak ve buna karşı örgütlenmek gerekliydi. Bu düşman ise "islam" olacaktır.

Bosna-Hersek'te, Karabağ'da müslümanların öldürülmesi NATO tarafından engellenmek şöyle dursun, müslümanlara giden yardımlar durduruluyordu. NATO tarafından teşkilatlandırılan kontrgerilla da İslam'a karşı kullanılmak için faaliyetlerine devam ediyordu. En son NATO Kararlılık Tatbikatı'nda bir Türk hücum botuna kaza süsü verilerek saldırılması da bir İslam ülkesi olan Türkiye'nin sindirilmeye çalışılmasının bir göstergesi olmalıydı. Derinlemesine incelenen bir çok olaydan sonra görülmektedir ki NATO, dünya barışını korumaya çalışan bir teşkilat değil, aksine bütün dünyada terör ve anarşiyi körükleyen, dünya barışını kökünden bozan, kışkırtıcı ve kan dökücü bir teşkilattır. Bütün dünyayı temelinden sarsan Gladio Skandalı sadece bir örnektir.


NATO ve Gladio

Gladio, Latince "Gladius" (kılıç) kelimesinden türemiştir. Örgütün NATO nezdindeki gizli adı ise "The Allied Coordination Committee" (Müttefikler Koordinasyon Komitesi)dir.

CIA'nın öncülüğünde hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde örgütlenen Gladio'nun Naziler'ce kurulan "Kurt Adam" adlı gizli örgütten esinlenerek oluşturulduğu söylenmektedir. SS teşkilatının önemli isimlerinden Otto Skorzency'ye ve CIA eski şefi James Jesus Angleton'a "Gladio'nun mimarları" diyebiliriz.14

Gladio'nun temelleri II. Dünya Savaşı sırasında bir Nazi generali olan Reinhard Gehlen tarafından atılmıştı. Mossad hesabına da çalışan Gehlen, 50'lerde, soğuk savaş sırasında Amerikalıların en önemli kaynaklarından birisidir. 1953'te Berlin direnişi ve 1956'da Macaristan olayları gibi pek çok devrimin organize edilmesine yardımcı olmuştu. Ayrıca Sovyetler Birliği'ne birçok ajan sokmayı da başarmıştı.

Savaş bitince, CIA, sözde "vatansever" aşırı sağcıları örgütleyerek Gladio'ya son şeklini verdi.

1990 sonlarında Avrupa kamuoyu "Gladio"nun bir ucundan su yüzüne çıkmasıyla çalkalandı. Gladio, İtalya'da devletin üst kademelerini ele geçirmiş, büyük ölçüde bağımsız hareket eden bir silahlı yeraltı şebekesi olarak ortaya çıkmıştı. Bu şebeke, gizli servislere tanınan "hareket serbestisi" ölçülerini kat kat aşan, neredeyse denetim dışı bir "resmi illegalite" içinde hareket ediyordu! İtalya Başbakanı Andreotti'nin "bütün NATO ülkelerinde benzeri örgütlenmelerin var olduğunu" açıklaması, skandalın çapını uluslararasılaştırdı. Çok geçmeden anlaşıldı ki, bu resmi illegal örgütler hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde faaliyet göstermekteydi.

Bu örgütlerin kuruluş gerekçesi, aşağı yukarı her yerde şöyle açıklanıyordu: "Düşman işgali halinde, cephe gerisinde kontrgerilla faaliyeti yürütecek sivillerden müteşekkil bir direniş ağı oluşturmak". Ancak "Gladio"ların faaliyetleri kuruluş düsturuyla hiç mi hiç uyuşmuyordu. "Muhtemel bir işgale karşı hazırlık" gibi "vatanseverce" bir gerekçeyle meşrulaştırılan bu örgütler, yıllarca ülkelerinin siyasi hayatını, kamuoyunu-ülkelere göre değişen dozajlarda-terörize eden bir "işgal gücü" gibi işlev gördüler.

ABD'nin ve CIA'nın dolaylı dolaysız gözetimi altında olmalarıyla şaibe altındaydı. Birim amirlerinin, koordinatörlerinin gizli servis elemanı olduğu, ona bağlı çalışan "personelin" ise sivillerden oluştuğu hücreler biçiminde örgütlenen Gladio'lar, "vatanı dışarıya karşı savunmaktan" çok ideolojik olarak "dış güçle" özdeşleştirdikleri bir "iç düşmanı" hedef alan, kronik bir iç savaş hesabını veya beklentisini güden yapılardı.15


Gladio'nun NATO ANLAŞMASIYLA KURULUŞU


5 Kasım 1990 tarihli Sabah gazetesinde "Terörün Faili NATO mu?" başlıklı haberinde Mehmet Altan, NATO'ya bağlı gizli terör örgütü Gladio'nun büyük çaplı tüm terör ve darbecilik faaliyetlerinde parmağının olduğunu söylemişti.

Diğer bir gazete haberinde de şöyle deniyordu: "NATO çerçevesinde, ABD'nin desteğiyle kurulan gizli Gladio örgütünün şimdiye kadar sanıldığı gibi sadece İtalya, Belçika ve Yunanistan'da değil, NATO üyesi bütün ülkelerde faaliyet gösterdiği belirlendi." 16

"Stay Behind", 50'li yıllardan itibaren neredeyse bütün NATO ülkelerinde kurulmuş olan bir diğer gizli teşkilattı. "Stay Behind" ulusal gizli servislere ya da ilgili NATO karargahlarına bağlı olarak çalışıyordu. Böylece her türlü parlamento ve kısmen de hükümet kontrolünün dışındaydı. Bazı hükümet başkanları, söz konusu gizli örgütün varlığından dahi haberdar edilmemişti.17

Gladio mensupları çoğunlukla askeri haberalma servisleri içinden seçiliyordu. P2 Mason Locası üyelerinin büyük bir kısmı da Gladio mensubuydu. Öte yandan pek çok ülkede radikal sağ partilerin yöneticileri de "Gladio" ya da "Stay Behind"a içtenlikle kabul ediliyordu.

Stay Behind'ın deşifre olmasına rağmen lağvedilmeyişine ilişkin nedenler oldukça zayıf nedenlerdi. Federal hükümetin Stay Behind'ın Almanya'da faaliyet gösterdiğini istemeyerek de olsa kabul etmesinden sonra Başbakanlık Müsteşarı Stavenhagen, 1990 yılında yapılan eleştirilere oldukça rahat yaklaşıyordu. Stavenhagen'e göre örgütün tümü, topu topuna 17 memurdan oluşan bir kadroya sahipti. Örgüt 41 D ya da 43 B kadrolarıyla anılıyordu ve Federal İstihbarat Dairesi Bölüm IV'e bağlıydı. Ancak Stavenhagen'in unuttuğu bir şey vardı: Gladyatörler, "ihtiyaç halinde" seferber edilen uzmanlardan oluşuyordu ve bunların da devlet memuru olması gerekmiyordu. Örgütte 17 devamlı memurun bulunması, seferberlik halinde çok geniş bir alana sahip olduklarını ispatlıyordu. Örneğin İtalya'da da devamlı çalışan memurların sayısı pek fazla olmamasına rağmen yaklaşık 5.000 kişilik bir Gladyatörler kitlesinden söz ediliyordu.18

24 Kasım 1990 tarihli Der Spiegel dergisi de, "Kuzu Postundaki Kurt" başlıklı haberinde, askeri darbelerde Gladio'nun da büyük bir rol üstlendiğini yazıyordu.

11 Kasım 1991 tarihli Yüzyıl dergisi ise bağlantıları şöyle açıklamıştı: "Aldo Moro cinayetinin ortaya çıkardığı sır: Her üye NATO'ya girerken ülkesinde gizli örgütün kurulmasını kabul etmekte..."

İtalyan polisi yerlerini tespit ettiği halde Aldo Moro'yu kaçıran Kızıl Tugaylar Örgütünün elemanlarını yakalamıyordu. Teröristler ise ellerindeki tutukluyu geri verebilmek için özel çaba harcayıp, isteklerinden taviz verdikleri halde, başarısız kalıyorlardı. Yıllardır aynı yolda yürüdükleri arkadaşları ve hizmetine koştuğu devlet Moro'yu ortada mı bırakmıştı? Perdenin arkasında herşeye kadir bir el mi vardı? Aldo Moro'nun yargılandığı Kızıl Tugaylar'a ait Halk Hapishanesi'nden çıkan belgeler İtalya'da NATO'ya bağlı gizli bir örgütün varlığını doğruluyordu. Bulunan belgelere ek olarak Moro'nun el yazısıyla yazdığı mektuplar da İtalya da NATO'ya bağlı gizli bir örgütün varlığını ortaya koyuyordu. Bu örgütün adı Gladio idi, ve bu örgüt, silahlı bir komando örgütü olarak dünya siyasetinde yön tayin edici bir güç olmak amacındaydı.

20 Nisan 1978'de öldürülen Aldo Moro'nun yaşadığı son haftalarda ölümle tehdit edilirken, yazdığı mektuplardan birinde "Dışişleri Bakanı olduğumdan beri belirli durumlarda ****** faaliyetlerine karşı mücadele etmekle görevlendirilen gizli askeri bir örgütün varlığına şahit oldum" demektedir. Milli güvenlik yetkililerinin ve istihbarat teşkilatının bile bilmediği gizli askeri eğitim kampları, bürokrasi dışı işbirliği, milli egemenliğin zedelenmesi gibi son derece stratejik konularda da Moro mektuplarına notlar düşer. Bu örgütün militanlarının bir çeşit partizan savaşına hazır olarak yetiştirildiğini, Sovyet casuslarının muhtemel eylemlerine karşı ****** eylemleri yapmasının da planlandığını ekler. Andreotti'nin "NATO'ya paralel olarak çalışan istihbarat örgütü" açıklamasıyla yukarıdaki tanımlar birbiriyle tam çakışmaktadır. O sıralarda Moro, Hıristiyan Demokrat Parti Başkanı bulunuyordu. Gizli İstihbarat Şefi Vito Miceli de bu tarife tıpatıp benzeyen bir örgütten bahsetmişti. İtalyan Başbakanı P2 Locası'nın önde gelen isimlerinden Guilo Andreotti bu gerçeklerin bir kısmını yarım ağızla bir meclis komisyonunda doğrulayarak "İtalya'yı dış tehlikelerden koruyacak bir istihbarat ağı" diye tanımladı bu esrarlı örgütü. Sonra bunun 1972'de dağıtıldığını iddia etti. Ancak usta gazeteciler tarafından bu örgütün günümüzde de çalışmalarına devam ettiği Andreotti'nin ağzından alındı.

Venedikli Hakim Felici Casson, SISMI'nin dosyalarında bu gizli örgütle ilgili bazı ipuçlarına ulaştı. SISMI her hükümet değişikliğinde, en yüksek seviyedeki gizlilik derecesinde, yeni Roma yönetimini bir örgütün varlığından haberdar ediyordu. En üst düzeydeki politikacılar, içyüzünü bilmedikleri bir gizli örgütün varlığıyla ilgili bir mektup okuyup imzalayıp geri veriyorlardı. Mektuplardan tam olarak anlaşılamayan bu gizli komando birliği 40 kişi civarında olmalıydı.

KONTRAGERİLLA ÖRGÜTLERİNİN AVRUPA
ÜLKELERİNDEKİ ADLARI


İtalya'da Gladio
Almanya'da Gehlen Harekatı
Fransa'da Rüzgar Gülü
İngiltere'de Secret British Network Revealed
Belçika'da SDRA-8"
Hollanda'da NATO Command
Avusturya'da Schwert
Yunanistan'da B-8, Sheepskin


Casso'nun elde ettiği bilgilere göre İtalya'nın NATO'ya girmesinden sonra İtalyan ve Amerikan istihbarat teşkilatları arasında yapılan bir antlaşma gereğince bir "özel birlik" kurulmuştu. Bu birliğin yardımıyla "NATO'nun yumuşak karnı" SSCB'nin saldırılarına karşı daha iyi korunabilecekti. Birliğin görünürdeki görevi böyleydi. Fakat sonradan bu birliğin, amacını aşan bir çok göreve yollandığı ve daha da önemlisi terörist eylemlerde bulunduğu ortaya çıktı. Aldo Moro bu gizli eylemlerin "kokusunu" aldığı için öldürülmüştü.

Polis Moro'yu kurtarabilecek her türlü imkana sahip olduğu halde, politik bir tercih olarak Moro'yu kurtarmamış ve komünistlerle Moro'nun arasını açmak mı istemişti?

Yunanistan'da da Gladio benzeri bir kontrgerilla örgütünün kurulduğu biliniyordu. Eski Yunan Başbakanı Andreas Papandreu, Te Nea adlı gazeteye yaptığı açıklamada Milli hakimiyetleriyle bağdaşmayan bu örgütün gizli kapaklı işler çevirdiğini açıklamıştı.19

Fransa'da da durum pek farklı değildi. Fransız Gladio temsilcisi, İtalyan enformasyonlarına göre, Ekim sonunda NATO gizli servislerinin Brüksel'deki oturumlarına katılmıştı. Mitterand'ın sıkı dostlarından biri olan François de Graussoure, Fransız "Gladio" örgütünün kuruluşunda bulunmuştu.20

İngilizlerin yardımlarıyla oluşturulan "Glaive" adındaki Belçika Gladiosu 1949 yılı başından beri SGR askeri gizli servisinin alt bölümü olan SDRAB'nin koruması altında kurulmuş bulunuyordu. Sivil "Glaive" nüvesi sekiz aktif ve on emekli subaydan oluşuyordu. SGR Şefi Tümgeneral Raymond Van Calster Kasım'da tüm Avrupa Gladiosu'nun işbaşındaki yöneticisiydi. Raymond Brüksel'deki ACC kurmaylar konferansını da yönetmişti.

Belçika'daki "Glavie"nin ortaya çıkışı, Belçika'da seksenli yıllarda sorumlusu belli olmayan terörist darbelere askerlerin katıldığını düşündürtmeye başlamıştı. "Brabant katliamcısı" olarak ün salan terör örgütü "Savaşan Komünist Hücreler" ilk başlardaki gibi Brüksel Gladio yönetici çevresinin "Clandestine Coordination Committee" (Gizli Koordinasyon Komitesi)nin benzeri "CCC" kısaltmasıyla aynı olduğunu göstermişti.21

1950'lerde Belçika Komünist Partisi Başkanı Julien Lahaut ve İtalyan Komünist Partisi Başkanı Togliati'nin ortadan kaldırılması tipik Gladio operasyonlarıydı. ABD korumasında bulunan ve şu anda Florida'da yaşam süren Marshall Lekeu ve Güney Afrika'da saklanan Jean Bultot Belçika'daki gladyatörlere iki örnektir.

İsviçre'de NATO'ya bağlı bir yeraltı ve provokasyon örgütü olarak çalışan ve varlığından İsviçre Federal Parlamentosu'nun dahi haberdar olmadığı gizli terör ordusu P26 ve buna bağlı olarak çalışan gizli haberalma teşkilatı P27'nin varlığı ortaya çıkarılmıştı. Bu teşkilatlar süratle feshedildi. Bu arada İsviçre'deki Gladio'nun uzantısı olan örgütlerin bütün vatandaşları fişlediği, bunlar hakkında İngiltere ve ABD'nin İsviçre Federal Parlamentosu'ndan daha çok bilgiye sahip olduğu ve kuruluş mensuplarının devamlı olarak İngiltere'de eğitildikleri de gün ışığına çıktı.

Avusturya'da Kontrgerilla'nın organizatörü eski İçişleri Bakanı Franz Olah'dı. CIA'dan para ve silah yardımı alıyordu.

Genellikle tüm ipuçları bizi Gladio'nun emirleri CIA'dan aldığı sonucuna çıkarıyordu. Ancak bağlantılar bununla bitmiyordu. Gladio'nun emir-komuta zinciri CIA'dan daha da yukarılara, Mossad'a kadar uzanmaktaydı.


GLADIO NASIL ORTAYA ÇIKARILDI?

3 Mayıs 1988 günü üç İtalyan Jandarması Kuzey Sagrola yakınlarında Peteano köyünde, kuşkulandıkları bir araçta arama yapmak için bagajı açtıklarında, arabada meydana gelen patlama sonucu ölmüşlerdi. Bu olaydan sonra, Kuzey İtalya'da bir dizi operasyon sonunda, kırsal alanlarda toprağa gömülü 127 silah, tahrip kalıbı ve patlayıcı madde deposu ortaya çıkarılmıştı.

Venedikli Savcı Felice Casson, bulunan silah ve patlayıcı madde depolarının SISMI'nin denetiminde olduğunu saptadı. Jandarmaları öldüren üç neo-faşisti ömürboyu hapse mahkum ettirdi. Ancak, bir generalle bir yarbayın soruşturmayı saptırmaya çalıştıklarının farkına varınca, tıpkı Yunanistan'da Lambrakis'in öldürülmesi olayında olduğu gibi, İtalya Başbakanı Andreotti'ye gizli servis arşivlerini incelemek için başvuruda bulundu ve başvuru belgesinin bir kopyasını da Parlamento Güvenlik Komisyonu'na gönderdi.

Yaptığı başvuruya uzun süre yanıt alamayan Casson, harekete geçmeye karar verdi. Sonuçta, 20 Temmuz 1990'da Andreotti ile görüşerek İtalyan İstihbarat Servisi'nin arşivine girmeyi başardı. Yaptığı araştırma sonucunda Gladio'nun 1956 yılı Kasım ayında İtalyan ve Amerikan gizli servisleri tarafından Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı'ndan gelecek bir istila olasılığına karşı, bir direniş örgütü çekirdeği oluşturmak için kurulduğunu saptadı. İtalyan Anayasası'na göre uluslararası anlaşmaların meclislerin tarafından onaylanması zorunlu olduğu halde, bu durum hiç dikkate alınmıyor ve 26 Kasım 1956'da CIA ile Sifar aracılığıyla, üsler ve silah depoları oluşturulması, anti-komünist ölçütlerle yüzlerce kişinin kontrgerilla savaşı için eğitilmesi amacı ile gizli ve yasadışı bir örgüt kuruluyordu.

1956 yılında asker-sivil karışımından oluşan örgütün eğitim kampları ve üsleri Sardinya Adasında konuşlandırılmış pozisyondaydı. Bu arada Savcı Casson'un incelemelerinden kuşkulanan SISMI Başkanı Amiral Martini, değişik yolları deneyerek Casson'un çalışmasını engellemeye çalışıyordu. Bunun üzerine Casson, Parlamento Terör Komisyonu'na yazdığı bir mektupla Amiral Martini'yi şikayet etti ve çalışmalarına hız verdi. Köşeye sıkışan Andreotti gizli örgütü açıklamak durumunda kaldı ve böylelikle tüm Avrupa ülkelerini kapsayan Gladio Skandalı patlak verdi. Bu arada savcı Casson, İtalya Cumhurbaşkanı Cossiga'yı da, işe bulaşmış gördüğü için tanık olarak dinlemek üzere soruşturma kapsamına aldı. İtalya yasalarına göre cumhurbaşkanlarının sorgulanması mümkündü ancak Cossiga ifade vermekten kaçındı. Çünkü yıllardan bu yana Hıristiyan Demokrat Parti, CIA dolarları ile beslenmekteydi ve bu örgütün çıkarlarına aykırı hareket etmesi olanaksızdı. Aldo Moro'nun katledilmesine kadar uzanan tertiplerin içinde bulunmaları mümkün kişilerin konuşmaları kesin olarak yasaklanmıştı. İtalya'da da gerek Gladio gerekse SISMI ve hatta P2 Mason Locası CIA'dan maddi destek görmüş ve CIA ile iç içe çalışmıştı. Örneğin neofaşistlerce gerçekleştirilen Bologna Garı'nın bombalanması olayında 80 kişi ölmüştür. Bu olayın soruşturmasını saptırmaya çalışan SISMI Başkan Yardımcısı General Musumici mahkum olmuştur. CIA görevlisi Richard Erenneke Licio Gelli başkanlığındaki P2 Mason Locası'na, bazen ayda 10 milyon dolara kadar ulaşan maddi yardım yapıldığını açıklamıştır.

Başbakan Andreotti, daha önce de belirttiğimiz gibi, Gladio'nun varlığını itiraf etti ve "biz bu örgütü 1972'de dağıttık" diyerek olayın boyutunu hafifletmeye çalıştı. Ancak savcıların ve kamuoyunun baskısı yoğunlaşınca, Andreotti, Gladio mensubu 622 kişinin kimliğini basına açıkladı. Uzun listede gizli servis mensupları dışında önemli işadamları ve ordu mensupları da bulunuyordu. Andreotti ardından CIA ile yapılan anlaşmayı, bazı Gladio operasyonlarını, gizli silah ve para depolarının yerlerini, İtalya dışındaki Gladio benzeri örgütleri de açıkladı. Herkes şoke olmuştu. Kimse Andreotti'den bu kadarını beklemiyordu. Muhalifleri, "Başbakan hakkındaki iddiaları boşa çıkarmak ve olayların kontrolünü ele geçirmek için konuştu. Böylece kendisini kurtarmaya ve olaydan sıyırmaya çalışıyor" diyorlardı. Başbakan yaklaşan çığın altında kalmamak için kendini emniyete almıştı. Artık soruşturulanlar değil, soruşturanlar safında olabilirdi.22

Soruşturmalarda kamuoyunu şoke eden başka bilgiler de ortaya döküldü. Önce Başbakan Andreotti'nin "İşte Gladio'cular bunlar" diye açıkladığı 622 kişilik listenin gerçeği yansıtmadığı ileri sürüldü. Parlamento Terör Komisyonu Başkanı Martino Dorigo "şu anda 2.000 aktif Gladio üyesinin yanı sıra, 1500 civarında gladyatör de çeşitli operasyonlarında kullanılmak üzere hazır vaziyette. Andreotti bu gerçek listeyi saklamak ve zaman kazanmak için soruşturmayı saptırdı, yanlış isimleri hedef gösterdi" dedi.

Dorigo, gizli servislerde bulunan bazı dosyaların Gladio tarafından değiştirildiğini ya da yok edildiğini de ekledi. Dosyalarda Moro'nun öldürülmesi, Trani hapishanesinin ayaklanması, Achille Lauro'nun Filistinlilerce kaçırılması ve birçok olay hakkında bilgiler bulunuyordu.

Bu iddialar ortalığı karıştırırken, bir bomba daha patladı: Eski CIA ajanı Oscar Le Winter Almanya'da bir röportaj sırasında çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. NATO gizli bir oturumunda üye ülke gizli servislerine, sağcı ve anti-komünist grupların eylemlerini takip etmeme ve soruşturmamaya ilişkin bir protokol sunulmuş ve bu zorunlu kılınmıştı.

Böylece İtalyan savcılar bu bilgi üzerine soruşturmalara daha da ağırlık verdiler ve eski defterleri karıştırmayı hızlandırdılar. Böylece SISMI'nin 7'nci bölümüne bağlı olarak çalışan "K" departmanının, yani Gladio'nun tetikçilerinin birçok saldırı ve bombalama olayına karıştığı anlaşıldı. Bologna savcıları 85 kişinin öldüğü katliamdan sonra başlatılan soruşturma sonucunda NATO antlaşması konusundaki iddiaları doğrularcasına "K" bölümünü olayla ilgili suçladılar. 466 sayfalık iddianamede, SISMI Başkanı General Santovito'nun ve sağ kolu Francesco Pazienza'nın ve Licio Gelli liderliğindeki "Propaganda 2" (P2) Mason Locası'nın da olaya karıştığı ileri sürüldü.23

21 Mart 1991 tarihinde çok ilginç bir şey daha olmuştu. İtalya Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga, İtalyan Radyo Televizyon Kurumunun (RAI) üçüncü kanalındaki "Cose La Patria" (Vatan Nedir?) programında yaptığı on beş dakikalık konuşmasında, hem NATO'nun gizli terör örgütü Gladio'yu hem de mason locası P2 mensuplarını, vatan aşkıyla yanıp tutuşan milliyetçi ve vatanseverler ilan ediyordu. Ona göre, asıl ihanet şebekeleri devlet ve milliyet düşmanları, Gladio'cu ve mason olmayanlardı.

----------------------

"TEMİZ ELLER" OPERASYONUNUN SONUCU: İTALYA'DA MAFYANIN ARKASINDA DEVLET VAR!

Aldo Moro'nun öldürülmesinden P2 skandalına, mafyadan Gladio'ya her türlü karanlık işin arkasında "Yaşlı Tilki" lakabıyla anılan Hristiyan Demokrat Parti'nin önde gelen isimlerinden P2 Locası üyesi Giulio Andreotti'yi görmek mümkündür.

Soruşturma açan Palermo Başsavcısı Giancario Caselli, elinde güçlü deliller olduğunu iddia eder ve Andreotti'nin hükümet ile mafya arasında köprü görevi yaptığını da ekler.37

Caselli, suç duyurusuyla beraber aynı zamanda 200 sayfalık bir raporu da imzalayarak Senato'ya gönderir ve Andreotti'nin dokunulmazlığının kaldırılmasını ister. 47 yıl aralıksız parlamento üyesi olan ve hükümetlerde savunma, maliye, dışişleri bakanlıkları ve 7 defa başbakanlık yapan Andreotti, eski Cumhurbaşkanı Cossiga tarafından ömür boyu senatör olarak atanmıştır.38

Soruşturmanın sağlıklı seyretmesi açısından Andreotti'nin dokunulmazlığının kaldırılmasını isteyen Palermo savcıları, "Andreotti'nin sağ kolu Sicilyalı Salvo Lima'nın öldürülmesinden sanık, üç eski mafya üyesi pişmanlık duyarak itirafta bulundular. Açıklamalarına dayanarak 200 sayfalık bir soruşturma dosyası hazırladık. Elimizde yeterince kanıt var" dediler. Buna göre özellikle 80'li yıllarda birçok kaçakçılığı ve cinayeti hasır altı etmekle suçlanan Andreotti, yıllardır mafya babalarının korunmasını ve işbirliğini üstlenen üst düzey bir devlet adamı olarak parlamentoda görev almaktaydı.39

Andreotti'nin mafya ilişkilerine dair soruşturma tutanakları, gerçekleri gözler önüne serdi. Mafya'nın "Giulio Amcası"nın 1968-1992 arasında yeraltı örgütüne her türlü desteği verdiği ortaya çıkmıştı.40

Rüşvet ve yolsuzluk skandallarından sonra, Mafya'nın da devletin en üst kademelerine kadar sızdığının ortaya çıkması üzerine, Giulio Andreotti ile birlikte "Birinci Cumhuriyet'in filmi koptu" dendi. Tüm yönetici sınıfı soruşturma altına alındı. Epoca dergisi "suçlananları lütfen linç etmeyelim. Sadece yargılayalım. Ancak bu arada doğacak 'İkinci Cumhuriyet'i sağlam temellere oturtalım" dedi.41
P2-GLADIO-MAFYA HÜKÜMETİ YARGILANIYOR!

Andreotti'nin Gladio-Mafya-P2 üyelerinden müteşekkil hükümeti yargı önüne çıkarılır. P2'nin önemli isimleri Sindona ve Calvi de Andreotti dosyasının karanlık simalarıdır. Aslında tüm dünya hükümetlerini saran bu karanlık şebekeler, İtalya'da deşifre edilerek "Temiz Toplum" projesi devreye sokulmuştur. Yapılan bu olağanüstü operasyona da "Temiz Eller" adı verilmiştir.

Aldo Moro'nun kaçırılmasından tutun da P2, Calvi ve Sindona skandalları gibi İtalya'nın gelmiş geçmiş en karanlık skandallarıyla öteden beri özdeşleştirilmiş olan Andreotti, hakkında açılan 28 parlamento soruşturmasından hep dokunulmazlığı arkasına sığınarak kurtulmuştur. Her seferinde de tüm mücadelesini önce dokunulmazlığını korumaya dayandırmaktadır.42

Tommaso Buscetta ve Francesco Marino Mannoia adlı eski mafya üyelerinin tanıklıklarına dayanılarak hazırlanan bir rapora göre, mafyayla mücadele etmesi için Sicilya'ya gönderilen ve 1982 yılında bir suikaste kurban giden terörle mücadele uzmanı eski Sicilya Valisi Carlo Alberto Dalla Chiesa ve 1979 yılında vurulan gazeteci Mimo Pecorelli, Andreotti'nin verdiği emirlerle öldürülmüşlerdir. Raporda Andreotti'nin bu iki kişiyi 1978 yılında eski Başbakan Alda Moro'nun Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılarak daha sonra öldürülmesine ilişkin sırrı bildikleri gerekçesiyle öldürttüğü belirtilmektedir.

İtalyan basınında yer alan haberlerde Chiesa'nın ve Pecorelli'nin, hükümet darbesi yapmak üzere eğitilmiş gizli bir askeri örgüt (Gladio) hakkındaki bazı bilgilerin kopyalarını ele geçirdikleri için öldürüldükleri bildirilir.43

Cezaevinde zehirlenen banker Sindona, Londra'da bir köprü altında asılan banker Calvi ve geçen yıl evinin önünde arabasına binerken kurşunlanan parlamenter Salvo Lima, hep bir ucu Andreotti'ye dayanan ünlü skandalların baş kahramanları olarak hatırlanmaktadırlar.44

Bu arada P2 üyesi ve Gladio skandalına da adı karışan İçişleri Bakanı Vincenzo Scotti bu kez de mafya üyesi olmakla suçlanmaktadır. Suçlamada bulunan makam ise Napoli Savcılığı'dır.45 Parlamento'da Mafya Komisyonu Başkanı olan Scotti'nin mafya üyesi olması gerçekten ilginçtir.

Mafya ile işbirliği yapmakla suçlanan bir başka politikacı ise, eski İçişleri Bakanı Antonio Gava'dır. Basındaki haberlerde "Antonio Gava'nın da mafya bağlantısı göz önüne alınırsa, ülkenin güvenlik teşkilatına, polise ve finans dünyasına yön veren siyasetin en yüksek katmanlarının uyuşturucu trafiğini yöneten canilerle yol arkadaşlığı etmiş olduğu ortaya çıkıyor."46 denilmektedir.

Öte yandan İtalya'nın en büyük özel şirketi Fiat ve devlet kuruluşu ENI'nin üst düzey yöneticileri de Şubat 1992'de açılan yolsuzluk dosyalarının içinde yer almaktadırlar. Üç eski Başbakan Giulio Andreotti, Bettino Craxi ve Arnoldo Foriani, ve Giulio Amato hükümetinden beş eski bakan da yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıyadırlar.

Çizme'deki bunalıma geniş yer ayıran New York Times gazetesi olayları şöyle yorumlamaktadır: "Bu son krizle birlikte, İtalya'da olup bitenler artık gerçek bir Baba filmi senaryosuna taş çıkartmaktadır. Dünyanın beşinci büyük sanayi ülkesinin bunca yıldır mafya patronları ve gangsterleri koruyan politikacılarla yönetildiği anlaşılmıştır. Zincirleme skandallar İtalya'yı giderek trafik ışıkları olmayan bir dört yol ağzına itmektedir."47
HIRİSTİYAN Demokratlar ve Gladio

İtalya'da P2 Locası, gizli servislerle işbirliği içinde çalışarak çok kısa bir zamanda İtalyan siyasi yaşamı üzerinde kontrol sağlamıştı. Bu yolla da P2-Hıristiyan Demokratlar-Gladio üçgeni kurulmuştu. Bu üçgene en büyük yardımcı olarak İtalyan Sanayici ve İş Adamları Derneği, Lions kulüpleri ve benzeri dernek ve kuruluşlar kullanılmıştı. P2 Locası'ndaki generaller, tüm NATO ülkeleri nezdinde kurulan kontrgerilla teşkilatlarından biri olan Gladio'nun mason localarından aldığı talimatlar doğrultusunda, eylemlerini gerçekleştirmesini ve bu eylemlerin örtbas edilmesi işlemini üzerlerine almışlardı. Savcılar da P2 tarafından kendi çıkarları doğrultusunda karar vermeleri için kullanılmış, buna yanaşmayan savcıların ise Sicilya'ya atanmaları sağlanarak ölüm fermanları verilmişti.

CIA'dan önceki ABD gizli servisi OSS'nin gizli dosyaları, bir masonik kuruluş olan ve İtalya'nın pek çok seçkin kişisini içine alan P2 Mason Locası'nın eline geçmişti. CIA ve P2 arasındaki kilit adam Micheal Sindona idi. Sindona, CIA'nın İtalya'daki seçimlere pompaladığı 65 milyon doları götüren kişiydi. Ayrıca, Nixon Hukuk Firması ve John McCottrey ile bağlantısı vardı.48 Bu sıralarda özellikle Hristiyan Demokrat Parti ve Liberal Parti, CIA ile ilişkileri yüzünden tepki topluyordu.49
Gladio'nun Kurmay Kadrosu, İtalya'da DARBECİ Masonlar: "20'LERİN GÜLÜ"

İtalya'da mason gladyocular değişik adlarla faaliyetlerini sürdürmüşler ve darbe özlemlerini her dönemde canlı tutmayı başarmışlardır. Provokatif kontrgerilla eylemleriyle ülkenin kargaşaya sürüklenmesi ve fail-i meçhul cinayetlerle dolu karanlık tarih bu masonik şebekenin eseridir. İtalya'da ortaya çıkan "20'lerin Gülü" adıyla örgütlenmiş olan darbeci masonlar bunun ilginç bir örneğini teşkil etmektedir. Bu darbe düşkünü masonların ortaya çıkışı, bir cenaze töreni ile başlar.

17 Mayıs 1973'teki bu cenaze töreni sırasında kalabalığın üzerine bir bomba atılır. Bilanço, 4 ölü ve 80 yaralıdır. Saldırının faili Bertoli isimli bir teröristtir. Bu olay birbirini takip eden bir dizi olayın başlangıcı olacaktır.

Bu saldırının ardından İtalya'da bir darbe yaşanır. Darbenin mimarları, adı "Rosa dai Venti" (20'lerin Gülü ya da Rüzgar Gülü) adlı bir gruptur. Darbenin gerçekleşmesine sebep olan Bertoli, SID'in memurlarından yardım görmüştür, Marsilya'da bir süre yaşadıktan sonra İsrail'e göç etmiş ve 2 yıl orada kalmıştır. Bu suikasti yapmak için İsrail'den İtalya'ya geldiğinde bu "Yirmilerin Gülü" adlı grup tarafından misafir edilmiştir.50

Eğer 20'lerin Gülü adlı grup tarafından hazırlanan bu darbe başarılı olsaydı, 2000'e yakın politikacı ve askeri görevli devredışı kalacaktı. Komplocuların ortaklarından Avukat Marchi yakalandığında, yanında bazı tehlikeli ortakların kimliklerinin belirlenmesine ve zararlarının engellenmesine yarayacak belgeler vardı: Bu kişileri şöyle sıralayabiliriz:

- Rafael Molina (Padove Polis Şefi)

- Cacallaro (Gladio ile suikastçilerin ilişkisini sağlayan kişi)

- Spiazzi Calbay (Verona'daki gizli servislerin başkanı)

- Dominioni (NATO'nun Psikolojik Savaş Bölümü Başkanı)

- Nordella (gizli servislerle ortak çalışan bir general. Olaydan sonra yurt dışına kaçmayı başardı. Nordella'nın avukatı Degli Occhi, daha sonra işbirlikçilik suçundan tutuklandığında, yanında bir gangster grubunun soydukları bankaya ait faturalar vardı.)

Bu konuyla ilgilenen savcı Tamburino'nun tutuklanan askerlerle ilgili bilgi danışmak için başvurduğu SID Şefi Micelli, cevap vermeden önce Savunma Bakanı'na danışır ve "mümkün olan en az bilgiyi verin" talimatını alır. Bakanın bu ortaklığı sonucu Micelli bilgi vermediği gibi, savcıyı tamamen yanıltmak için yanlış bilgiler verir. Tüm bunlara rağmen mahpuslar konuşmaya başlarlar ve diğer ortaklar ortaya çıkar:

- Ricci (general),

- Fanalli (Hava Kuvvetleri eski Başkanı),

- Pecorella (Carabinieri Albayı),

- Casero (general),

- Lo Vecchio (albay),

- Marzollo (Gizli Servis'te albay),

- Venturi (Gizli Servis Komutanı)

Ayrıca ünlü sermayedarlardan P2 üyesi Sindona ve Lecari de planı finanse etmekle suçlanırlar. "Gül Operasyonu" üzerine yapılan resmi araştırmalar, olaylardan bir kaç ay evvel askeri yönetimin önemli mevkilerinde birçok atamalara ve tahliyelere sebebiyet verir.

İşin ilginç yanı, atamalara Savunma Bakanlığı tarafından karar verilmemiştir. Atamalar, 1973 yılında Sindona başkanlığında yapılan gayrıresmi bir toplantı sonucu kararlaştırılmıştır. Bu toplantıya Sindona, Johnson (NATO'da görevli bir general), Cacioppo ve Cabrini adlı amiraller ve o zamanki Savunma Bakanı P2 üyesi Andreotti katılmıştır.

"Rosa dai Venti" grubununkine benzer bir şekilde, devlete karşı bir başka gizli komplo da Bilderberg üyesi diplomat Eduardo Sogno tarafından yönetilmiştir. Bu komployla ilgili dokümanlara göre darbe "sert, çabuk ve acımasız" olmalıdır. Şimdi tarihte biraz geriye gidelim...

Eduardo Sogno, II. Dünya Savaşı sırasında OSS için çalışıyordu. Allen Dulles tarafından CIA'ya sokulduktan kısa bir süre sonra anti-komünist hareketin kurucusu olarak ortaya çıkmıştı. Daha sonra CIA tarafından finanse edilen "Demokrasiyi Savunma Komitesi"ni kuracaktır. 1971-73 yılları arasında Fiat şirketi ona, 187 milyon dolar, ve Agnelli'lerin sahibi olduğu Turin Endüstri Birliği de 12 milyon dolar bağışlar. Ve 1974 yılından itibaren de ayda 7 milyon dolar vermeyi vaadeder.

28 Mayıs 1974'de Piazza Delle Logia'da sağcıların gösterisi sırasında bombalar patlar, 6 kişi ölür, 100'den fazla kişi de yaralanır. Araştırmayla görevli savcılardan M. Arcari, polisin ortak çalışmak istememesini ve üstü olan Travato'nun hareketlerini resmi olarak protesto eder. Polis şefi Diamara, savcı olay yerinde araştırma yapmadan önce alanı tamamen yıkatır. Bu yüzden savcı hiçbir teknik analiz yapamaz ve patlayıcıdan eser dahi bulamaz.

Ertesi gün savcının oğlu polislerce tutuklanır. Teröristlerle ortaklıkla suçlanır. Bunun üzerine Arcari olaydan çekilir. Eldeki tutuklular ya serbest bırakılır ya da uzaklardaki hapishanelere gönderilir. Savcı basına yaptığı açıklamada şunları söyler: "Beni bu işten uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Suikasti yapan gruptaki polisler ortaya çıkmasın diye araştırmalara hile kattılar. MAR (Devrimci Harekat Grubu)'na katılan polisler, çok üst derecede polis ve İçişleri Bakanlığı üst düzey görevlileridir... Tutuklananların arasındaki Malfredi adlı bir kişi İçişleri Bakanı'nın bir ortağıdır. Güvenlik Müfettişi General Musolino teröristleri korumaktadır. Komiser Calabresi'yi öldüren Nardi, uzun süre binbaşı Mezziani'nin evinde saklanmıştır...."

Gazeteciler bu suçlamaları niye yaptığını sorduğunda ise "Bunları gerçekler ortaya çıksın diye söylüyorum. Teröristler üst düzey görevlilerince korunurken, olaydan alakasız gençlerin tutuklanması doğru değil" cevabını verir.

3-4 Ağustos'ta "Italicus" adlı uluslararası bir trenin yakınlarında bir bomba patlar. 12 ölü, düzinelerce yaralı tesbit edilir. Aşırı sağcı örgütlerle ilgili bir sürü ipucu yakalanmıştır. Olayla ilgilenmek üzere savcı Occorsio görevlendirilir. Savcı, gizli servisinden bu örgütlerle ilgili bilgi temin etmek ister. Gizli servis bu üç örgütün ilkinin var olmadığını, son ikisininse barışsever olduğunu bildirmiştir.51 İtalyan gizli servisi örgütlerin gerçek kimliğini saklamayı tercih etmiş, Occarsio ise bir süre sonra Roma'da öldürülmüştür.

Mossad'la bağlantılı olan SID Başkanı Maletti ve Yarbay Labruna'ya yapılan suçlamalarsa şunlardır:

- Padoue'daki neo-faşist Marco Pozzan'ı SID lokalinde günlerce koruduktan sonra 13 Ocak 1973'de İspanya'dan kaçırtmak için sahte pasaport sağlamak.

- Bu pasaportu almak için kanunsuz belge düzenlemek.

- SID ajanı Giannettini'ye yardım etmek.

Devlet güvenliğinin ortaklığı olmadan, değişik gizli servislerin koruma ve yardımı olmadan, casuslara yapılan maddi yardım olmadan bu terör hareketlerinin gerçekleştirilmesi imkansız gözükmektedir.

Şimdiye kadar pek çok gazeteci ve bağımsız savcı bu olaylarla ilgili araştırma yapmıştır. Yapılan her araştırmanın sonucunda, teröristlerin yüksek düzeydekilerle ortaklıkları olduğu bulunmuştur... Ama bu araştırmaların sonucunda yapılan suçlamaların belki de en sert olanı, uzun süre Adalet dağıtma görevi yapmış bir kişiden gelmiştir. Roma Başsavcısı Spagnuolo, Ocak 1974'de yaptığı konuşmada "polis teşkilatını temizlemek lazımdır. 50'li yıllardan beri İçişleri Bakanlığı ve gizli servisler politik hareketlerde görevli memurları korudular. Leone, Henke, Miceli gibi askeri güvenlik hizmetleri sorumluları, hükümet başkanı Rumor ve Polis Teşkilat Başkanı Mangano bunlardan sadece birkaçıdır" demiştir.

D'Amato polisin içindeki karışıklığın sebebi gibi gözükmektedir. Ama başsavcı görevde olduğu dönem boyunca onlarla ortak çalıştığını unutmuştur. 1969'dan beri ne zaman ki bir savcı onurlu bir şekilde görevini tamamlamak ve cinayetleri takip etmek istese, İtalyan Yüce Mahkemesi tarafından anlaşılmaz sebeplerle görevden alınmış, daha uslu ve zararsız bir göreve getirilmiştir.52

1968 yılında patronlarla gizli servislerin ilişkisini sağlayan bir gizli servis albayının intiharını araştırmak isteyen savcı Pesce görevden alınır. Bulduğu belgeler gizli servislere iade edilir. Telefon dinleme olayını araştıran savcının bulduğu belge ve kayıtlar mahkemeden gizlenir. Bu araştırmada politikacılar, İtalyan gizli servisi, yabancılar ve pek çok isim geçmektedir. Ama yargıçlık bu görevi Roma mahkemesine devreder ve tutukluları da serbest bırakır. Ve daha pek çok yargıç olaylardan uzak tutulur. Teröristler de davalar sonucu tek tek serbest bırakılır.53

İtalyan politika sınıfı, sadece sağcılar değil, fakat istisnasız olarak tüm kanatlar, çıkarları ve politik karları için bu şiddet olaylarından faydalanmışlardır. Bu sınıf bu saldırılardan doğrudan ya da dolaylı yoldan faydalanmıştır.
ETA-Gladio İŞBİRLİĞİ İLE ÖLDÜRÜLEN İSPANYA BAŞKANI: Carrero Blanco

İspanya Başbakanı Carrero Blanco, 11 Aralık 1973'te teröristler tarafından öldürüldü. Yapılan araştırmalarda herhangi bir ipucuna rastlanamadı. Daha sonra cinayeti ETA'nın işlediği anlaşıldı. Cinayeti işleyen ETA komandoları ise iki gizli servisin gözetimi altında çalışmalarını sürdürüyorlardı.

Gerçekleşene kadar iki ayrı gizli servis de olaya destek veriyordu. Ve İspanyol gizli servisleri güvenlik görevlilerine birçok kez müdahale etti. Ayrıca İspanyol polislere de, teröristlerin durdurulup rahatsız edilmemesi konusunda müdahale ettiler.

1973 Ocağında Madrid'de pek çok terörist zanlısı saptandı. Ama onları yakalamak için hiçbir girişimde bulunulmadı.

Aynı yılın Şubat ayında bir İspanyol gizli servis görevlisi, Madrid'de bir kafede polisin aradığı teröristleri bulur. Bundan üst düzey yetkilileri haberdar ettiğinde bu konuya karışmaması konusunda uyarılır.

İspanya'da Baskların ETA'sı kontra bir güç olarak ortaya çıkarılmış ve İspanya Gizli Servisi CESID'le doğrudan bağlantılı olarak eylemlerini düzenlemişti. Akdeniz ülkelerinde aynı ETA özelliği taşıyan birtakım kontra örgütler de o ülkelerin gizli servislerinin yönlendirdiği biçimde hareket etmekteydi. SISMI-Kızıl Tugaylar bağlantısı bunun bir örneğidir.

ETA gerillası ile Der Spiegel dergisi arasındaki bir röportaj, Avrupa'nın iki büyük terör örgütü ETA-IRA bağlantısını ortaya koymaktadır:

Spiegel: ETA neden Başbakan Carrero Blanco'yu öldürüyor da eyaletbaşı olan Franco'yu öldürmüyor?

ETA: İnanıyorum ki bugün Franco'yu öldürmenin pek anlamı olmazdı. Bizce, Franco rejiminin devamlılığını sağlayan herhangi birini saf dışı bırakmak daha önemliydi. Basklara ve İspanyollara faşist rejimin sivri yönlerinin zedelenebilir olduğunu göstermek istedik.

Spiegel: Milli bir azınlıkla özellikle birlikte çalışıyor musunuz, örneğin IRA ile?

ETA: IRA ile ilişkilerimiz iyi, çok iyi...54

Kızıl Tugaylar lideri Renato Curcio da, diğer terör örgütleriyle ilişkilerini "RAF ve Action Direct ile ilişkimiz vardı. ETA ve IRA ile temaslarımız oldu." 55 sözleriyle açıklamıştır.

17 Eylül 1982 tarihli Hürriyet gazetesinde de İspanya'da yayınlanan haftalık Actuel dergisinden alıntı yapılarak Mossad'ın Marsilya Mafyası aracılığıyla İspanya eski başbakanlarından Adolfo Suarez'e karşı planladığı suikast girişimi ve bunun önceden fark edilerek önlenmesinden bahsetmiştir. Bu da İspanya ve çevresinde dönen kirli dolapların sadece basına yansıyan küçük bir kısmıdır.
Gladio: Mossad-P2 İTTİFAKININ YASADIŞI SOKAK GÜCÜ

P2 Mason Locası deşifre olan tek masonik kontrgerilla şebekesiydi. Fakat masonluğun sırlarını korumaktaki ustalığı düşünülürse, P2'nin bir istisna değil, diğer ülkelerdeki localara bir örnek olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla kontrgerilla, masonluğun yasadışı sokak gücü olarak karşımızda şekillenmektedir.

Masonluk alt örgütlere kontrgerilla vasıtasıyla inebilmektedir. Bu örgütlenmeler arasında Adli Tıp, Savcılık ve Emniyet gibi önemli kademeler vardır. Dünyanın pek çok ülkesinde Mossad-Masonluk-Kontrgerilla zincirini bu kademelerde ezici güçler barındırmaktadır. Örneğin Adli Tıp kurumlarının bu örgütlenmenin izni dışında dışarı bilgi vermesi mümkün değildir. Kontrgerillanın temel özelliği ise aynen masonluk gibi halka kapalı olmasıdır. Bu gizlilik zaman zaman masonlar tarafından ancak "gerektiği kadar" deşifre edilir. Masonluk kontrolü dışında kontrgerilla'nın kendi kendini deşifre etmesi ise söz konusu değildir. Devletlerin kontrgerillayı açıklaması da aynı şekilde mümkün değildir. Zaten genelde, kontrgerilla hakkında soru sorulan kişiler de bu zincirin içinde yer alanlardan seçilmektedir. Bunun en iyi örneği "kontrgerilla açıklansın" diyen P2 Locası'nın önde gelen isimlerinden İtalya Başbakanı Andreotti ve yine "Kontrgerilla vardır" diyen P2 Locası Üstad-ı Azamı Gelli'dir. Aldo Moro cinayeti, savcı katliamları ve benzeri cinayetlerin faili P2 Locası, kontrgerillayı inkar etmek değil masonlukla bağlantısız göstermek amacını güdüyordu. Bu da masonların "gerektiği kadar deşifre etme" yöntemlerinin bir parçasıydı.

Mossad dünya üzerindeki hemen hemen tüm kontra hareketleriyle yakından ilişki içindedir. Hindistan'da Sihlerden, Sri Lanka'da Tamillere, Güney Afrika'da İnkatalardan Lübnan Falanj Partisine, Ermeni Asala Örgütü'nden Azerbaycan Milli İstiklal Partisi'ne, İtalya'da Kızıl Tugaylar'dan İspanya'da ETA'ya, Peru'da Aydınlık Yol Gerillaları'ndan Sırbistan'da Çetniklere, Yunanistan'daki 17 Kasım Örgütü'nden, Latin Amerika'daki bütün kontra hareketlerine kadar tüm kontrgerilla örgütlenmelerinde Mossad damgasına şahid oluyoruz.
Gladio-Terör ÖRGÜTLERİ İLİŞKİSİ

Günaydın gazetesindeki bir haberde, Gladio'nun terör örgütlerine nasıl nüfuz etmesi gerektiği Kontrgerilla'nın kendi iç kitabı olan FM [Field Manuel (Sahra Talimnamesi)]'den alınarak verilmiştir:

FM 30-31B adlı dosyada Amerikan İstihbarat Örgütleri'nin birçok ülkede aşırı solun içine özel eylem grupları sızdırarak terör hareketleri düzenlediği bildiriliyor. Anarşi, terör örgütlerine sızan bu özel ajanlarla şiddetlendiriliyor.56

Dünyanın hemen her yerinde sayısız terör örgütü faaliyet içindedir. Ama bunlar nedense Mossad, CIA gibi istihbarat örgütlerinin, ve bunların uzantılarının bütün çabalarına rağmen (!) bir türlü susturulamaz. Zaman zaman bu terör örgütlerinin birbiriyle bağlantılı olduğu ortaya çıkar, "uluslararası terörizm"den bahsedilir. Kimi zaman da bu örgütlerin CIA'nın, Mossad'ın hesabına çalıştığı ortaya çıkar, ama nedense hemen bu "zararlı bilgiler" hasır altı edilir, unutturulur.

Aslında bunlar bir gerçeği ortaya koymaktadır: Anarşist örgütleri Mossad-CIA ve bunun uzantısı olan kontrgerilla kurmaktadır. Bu örgütlerin ihtiyaç duyduğu istihbaratı da, parayı da sağlayan bu zincirdir. Kontrgerilla himayesi dışında anarşist örgütlerin yaşaması ise mümkün değildjr. Beslediği bu örgütleri, ihtiyacı kalmadığında ortadan kaldıran ise yine kontrgerilladır. Dünyadaki sağ-sol bütün önemli terör örgütlerini kontrgerilla yönetmektedir. Yüzlerce kişiden oluşan bir gizli örgütün halkın ve güvenlik güçlerinin gözünden kaçması mümkün değildir. Kontrgerilla, himayesinde olan terör örgütlerinin istihbarat ve koruma görevini yapar. Haklarında yapılan ihbarları izleme, takip, vs. gibi bahanelerle gizler, zaman zaman uygun gördüğü tarihlerde uygun aralar ve uygun şartlarda bu örgütlerin içinden kurbanlar alır. Bu kurbanlar en alt militan kesimden olabileceği gibi en üst kademelerinden de olabilmektedir.

Masonluğun yasadışı sokak gücü konumundaki kontrgerillanın normal ideolojiler içerisinde mücadele imkanı yoktur. Komünizm ve faşizm gibi iki yapay ideolojiyi kullanır. Komünist ya da faşist idolojiye bağlı militanlar kendilerini kısa sürede kontrgerilla alanında bulurlar. Çünkü bir komünistin genişçe örgütlenmeye, istihbarata ihtiyacı vardır. Bir faşistin örgütünde yaptığı cinayetlere göz yumulmasına, cephanesinin saklanmasına, yakalandığında hapishaneden kaçmaya ihtiyacı vardır. Kontrgerilla bu imkanları sağlar. İzni olmadan da hiçbir terörist örgütün yakalanması söz konusu değildir. Her terör örgütünün gelişmiş bir istihbarata gereksinimi vardır. Özellikle devlet teşekküllerinde bilinen kendileri hakkındaki bilgiyi öğrenmeleri gerekir. Bu da ancak kontrgerilla ile mümkün olmaktadır.

İtalyan kontrgerillası Gladio, milliyetçi, vatansever geçinen sokak serserilerine, mafya takımına, para, kadın ve de sadist zevklerini tatmin edecek ortamı fazlasıyla sağlamaktadır. Kontrgerillanın gücünü görmüş, sıkıntısını çekmiş birçok aydın ise "bükemediğin bileği öp" mantığıyla, zamanla kontrgerilla saflarında yer almaya başlamıştır. Kontrgerilla gücü, üst düzey devlet memurlarına uygun bir dille hissettirilir, gerekli uyarılar yapılır. Örneğin, İtalya'da Adli Tıp görevlileri kilit noktalardaki adamları bilir ve bunlardan çekinirler.

14 Kasım 1991 tarihli Hürriyet gazetesi, Gladio'nun terör örgütleri ile arasındaki bağlantıyı açıkça ortaya koymaktadır:

İşine geldiği zaman sağ terör örgütlerinin, işine geldiği zaman da sol terör örgütlerinin içine sızan, sonra da bu örgütleri birbirine düşüren, bu örgütleri kullanarak terör olaylarını kışkırtan ve bunlara ayrı ayrı sabotajlar yaptırtan Gladio'yu köşeye sıkıştırmak imkansızlaştı.

CIA ajanı David Galula da şöyle söylüyor:

...İlk adım, şuursuz terörizm: Şuursuz terörizmden maksat ayaklanma hareketleri ve sebepleri için fazla alaka toplamak ve halkın dikkati bir defa çekildikten sonra gizli olarak bulunan tarafları cezbetmektir...

İkinci adım, seçilmiş terörizm: Seçilmiş terörizm çarçabuk, şuursuz terörizmi takip eder. Bundan maksat isyanı bastırmakla görevli olan tarafı halktan uzak tutmak, halkı mücadeleye sokmak ve asgari olarak halkın pasif suç ortaklığını temin etmektir.

Bu da memleketin muhtelif yerlerinde bazı kimseleri, hala en yakın teması olan küçük rütbeli hükümet memurlarını, polis, postacı, belediye reisi, belediye meclis azası ve öğretmen gibi insanları öldürerek yapılır. Yunanistan'da giriştiği sansasyonel saldırılarla kendisinden söz ettiren "17 Kasım Terör Örgütü"nün askeri silah ve teçhizat kullandığı ve askeri personeli bünyesinde istihdam ettiği ileri sürüldü. Bu ipuçları örgütün Kızıl Tugaylar gibi kontrgerilla olduğu iddialarını gündeme getirdi.57

1 Jean Monnet, Memoires, s. 419.
2 Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, s. 21.
3 Yesevizade, Bilderberg Group, s. 117.
4 Ibid., s. 115.
5 Historia Hors Serie, No: 30, 1973.
6 İlhami Soysal, Dünya’da ve Türkiye’de Masonlar ve Masonluk, s. 138.
7 Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, s. 315.
8 Ibid., s. 27.
9 Stephen Knight, The Brotherhood, s. 41.
10 Eustace Mullins, The World Order: A Study in the Hegemony of Parasitism, s. 65.
11 Yesevizade, Bilderberg Group, s. 15.
12 Günaydın, 26 Nisan 1993.
13 EP, 31 Ocak-7 Şubat 1993.
14 “Menderes Özel”, Milliyet, 15 Kasım 1996.
15 EP, 31 Ocak-7 Şubat 1993.
16 Milliyet, 12 Kasım 1990.
17 Werner Raith, Yeni Mafya Karteli, s. 52.
18 Ibid., s. 54.
19 Yüzyıl, 11 Kasım 1990.
20 Leo A. Müller, Gladio, s. 39.
21 Ibid., s. 45.
22 “Gladio Yazı Dizisi”, Milliyet, 24 Aralık 1996.
23 “Gladio Yazı Dizisi”, Milliyet, 27 Aralık 1996.
24 Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, s. 261.
25 Time, 22 Mayıs 1987.
26 Hürriyet, 4 Şubat 1989.
27 Hürriyet, 14 Kasım 1991.
28 Leo A. Müller, Gladio, s. 33.
29 Ibid., s. 35.
30 Time, 27 Mart 1978.
31 Nokta, 8 Şubat 1987.
32 Yonah Alexander, Charles K. Ebinger, Political Terrorism and Energy, ss. 49-50.
33 2000’e Doğru, 10 Ocak 1993.
34 Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, s. 263.
35 Newsweek, 13 Ekim 1975.
36 “Gladio Yazı Dizisi”, Milliyet, 24 Aralık 1996.
37 Sabah, 29 Mart 1993.
38 Milliyet, 29 Mart 1993.
39 Hürriyet, 29 Mart 1993.
40 Hürriyet, 31 Mart 1993.
41 Hürriyet, 1 Nisan 1993.
42 Nilgün Cerrahoğlu, Aktüel, 29 Nisan-5 Mayıs 1993.
43 Milliyet, 16 Nisan 1993.
44 Nilgün Cerrahoğlu, Aktüel, 8-14 Nisan 1993.
45 Tercüman, 29 Mart 1993.
46 Nilgün Cerrahoğlu, Sabah, 1 Nisan 1993.
47 Ibid.
48 Eustace Mullins, The World Order: A Study in the Hegemony of Parasitism, s. 111.
49 Charles W. Kegley, Eugene Wittkopf, American Foreign Policy, s. 109.
50 Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, s. 77.
51 Ibid., ss. 79-80.
52 Ibid., s. 82.
53 Ibid., s. 83.
54 Der Spiegel, Sayı 11, 1974, s. 103.
55 Reha Erus, Hürriyet, 6 Mayıs 1993.
56 Günaydın, 1 Ekim 1979.
57 Zaman, 7 Kasım 1991.


TERÖR ÖRGÜTLERİ TEK BİR MERKEZDEN Mİ YÖNETİLİYOR?!


Ebu Nidal'den Çakal Carlos'a, Kızıl Tugaylar'a, ETA'dan Baader-Meinhof'a, Gladyatörlerden Neo-Nazilere, Çetnikler'den Ustaşalar'a tüm terör şebekeleri Mossad'la içiçedir. Bu örgütlerin birçoğu aynı zamanda Opus Dei, P2, Thule gibi localarla da bağlantılıdır. Belli başlı istihbarat servislerinin bağlantılarını ele aldığımızda olay daha da karmaşıklaşır. SDECE-MI5-Mossad-CIA işbirliği bunun bir örneğidir. BND'nin Mossad'la, KGB'nin Gladio ile işbirliğine girmesi de konunun çarpıcı gerçekleridir.

P2'nin bir üst kolu olan Monte Carlo Locası, Trapani C Locası gibi Mafya Locaları, 20'lerin Gülü gibi Darbeci Gladyatör localar da bu karanlık sistemin dişlilerinden birkaçıdır. Bütün dünyayı saran Gladio ve masonluk skandallarının arkasından Andreotti gibi üst düzey bürokratlar çıkmaktadır. "Terör olaylarından bu kişilerin ne menfaati var?" sorusuna bir cevap bulmak gereklidir. Tıpkı Mısırlı zengin bir Yahudi bankerin oğlu olan Henri Curiel'in tüm terör örgütlerini kendi evinde barındırıp, silahlandırmasından ne kazancı olacağı sorusu gibi... Henri Curiel, "dayanışma" yöntemiyle "Tek Merkez" uygulamasını en çarpıcı şekilde gözler önüne sermişti. Dayanışmanın evlerinde dünyanın çeşitli terör örgütlerine mensup kişiler emniyet içinde olabiliyorlar, kanlı hesaplaşmalar bu evlerin dışında gerçekleşiyordu. Tüm istihbarat servislerinin adresini ezbere bildiği bu dayanışma evleri nedense hiç basılmıyordu. Teröristler burada huzur (!) içinde birarada bulunabilirlerdi. Kissinger'ların, Meyer Lansky'lerin emeğiyle kurulan bu sistem bugün ihtiyaç olduğunda devreye sokulacak şekilde el altında tutulmaktadır. Yeni Dünya Düzeninin mimarları için yeni Herbert Marcuse'lar bulmak pek de zor değildir. 3M'in efsane Herbert Marcuse'sinin de Yahudi olduğunu düşünürsek 68 olaylarını daha iyi tahlil edebiliriz.58

Mossad-Yahudi Lobileri-Masonluk-Gizli Servisler-Mafya-Terör Örgütleri zinciri uyuşturucudan, fuhuşa, kumardan, silah kaçakçılığına, Kontralardan, Gladyatörlere uzanan geniş bir kirli işler yelpazesini kontrolü altında tutmaktadır.

İtalya ve İspanya'da terör olayları yaratan ve faaliyetlerini masonların kontrolünde yürüten aşırı sağcı bir örgüt olan RACOIN (Raporti Commerciali Internazionali), P2 Locası'yla bağlantılı olarak İtalya'ya silah ticaretini sağlamaktadır.

1976'da Başsavcı Occorsio'nun ölümünü araştırdığında polis RACOIN adlı silah satışıyla ilgilenen bir şirkete ait belgeler bulur. Yıllık kazancı 500 milyon dolar olan bir şirket. Gazeteler RACOIN'in arkasında bir bakan, bir devlet sekreteri, bir meclis üyesi, pek çok güvenlik servisleri müdürleri ve masonların olduğunu açıklamıştır. Başsavcı Occorsio P2 Genel Sekreteri M. Mingheli'yi de adam alıkoyma, kanunsuz para gizlemekle suçlamıştı. Coppolo da bu locanın üyelerindendi.

Şirket kurulduğunda 250 bin dolar olan bütçesi, kısa zamanda 20-25 milyon doları geçmişti. Bu para çok-uluslu topluluklardan ve gizli servislerden geliyordu. Bu paralar transit kanallarla, özel bankalarla geliyor, bu şekilde para verenlerin bilinmesi önleniyordu. Sadece İtalya'daki bir Amerikan petrol şirketi 50 milyon doların üzerinde yardım yapmıştı.59


"Gerçek Terör Şebekesİ"

Dünyadaki gerçek terör şebekesi olan ABD ve İsrail'in, yalan haber yazma ustası olan ajan gazetecilerini kullanarak suçu nasıl başkalarına attıklarını bu bölümde ayrıntılarıyla ele alacağız.

Noam Chomsky'nin yakın dostu Edward Herman'ın The Real Terror Network isimli kitabı, CIA ajanı Claire Sterling'in The Terror Network kitabındaki dezinformasyonlara karşı yazılmıştır. Claire Sterling'in kitabında ABD ve İsrail terörüne hiç değinilmezken, Doğu Bloku tüm terör eylemlerinden sorumlu tutulmaktaydı.

The Real Terror Network'e göre ABD "hiçbir zaman resmi bir şekilde terörist olanları desteklemez sadece Libya ve Sovyetler Birliği bu tip işler yapar" tarifinde verildiğine göre, ABD sadece, bağımsız hükümetleri teröristlere karşı korumak için onları destekler(!) Bu yalanı her hükümet söyler. CIA de hükümetin bir kolu olduğu için yalanla en iç içe olan odur. Bundan daha ilginç olanı, CIA'nın bu tip yalanları kendi raporlarında yayınlarken dolaylı yollardan da Claire Sterling'in yazılarında ve Robert Moss'la Arnauld de Borchgrave'in dezinformasyon takımında da bu yalan haberlerin ortaya çıkması ve yayılmasıdır.60

En çok kullanılan bir diğer yöntem şöyle özetlenebilir: "Eğer birşeyden hoşlanmazsan ona terör damgasını vur." Bu tanım NATO Genel Sekreteri Alexander Haig ve diğer birçokları tarafından çok güzel kullanılmıştır. Claire Sterling ise terörün kesin bir tanımını asla yapmamıştır, fakat kitabı The Terror Network'de, Pinochet, Videla, Güney Afrika ve Latin Amerika'nın ölüm timlerini açıklama yapmadan konudışı tutmuştur. Sterling'in hikayelerine kaynak olan terör küçük ve daha az etkili olan terördür. Dikkatli bir şekilde tüm teröristleri aşırı sağdan uzak tutmuş, çok az ayrıntı açıklamıştır.61

Sterling'in kitabında bahsedilen ayrıntıların çok büyük bir kısmı haberalma kaynaklarından gelmektedir. Kitabın geriye kalan küçük bir kısmı da propagandacı Borchgrave, Michel Ledeen, Robert Moss, Michari Crozier ve diğerlerindedir.

CIA'nın Angola'daki operasyonlarının başında bulunmuş olan John Stockwell "biz savaştan sonra Küba'nın Sovyetler Birliği'nin emri olmadan bu savaşa girdiğini öğrendik. Küba liderleri kendi ideolojik sebeplerinden dolayı savaşmışlar. Bizim Angola programımız (aynı Kastro'ya karşı yapılan Domuzlar Körfezi ve Mongoz Operasyonu gibi) politikacılarımız tarafından yalanlanmış ve ABD halkından gerçekler saklanmıştır. Kübalılar kendi programlarından utanmıyorlar. Ve bunu kendi insanlarından ya da dünya basınından saklamaya gerek duymuyorlar" demiştir.62

Sterling'e göre uluslararası terörizm Moskova tarafından Batı demokrasilerini yok etmek için kullanılmaktadır. Sterling'in kitabındaki genel amacı terörün kaynağını Doğu Bloku'na yönlendirip Batı kaynaklı terörü gözardı ettirmektir.

Orlando Bosch, hiçbir zaman Haig ve Kirk Patrick tarafından bahsedilmeyen bir katildir. O ve grubu, yani Kübalı mülteci faşist teröristler, 1976'da Küba Havayolları'nı bombalayarak 73 kişinin ölümüne sebep olmuşlardır. Bocsh ve yakın arkadaşları Küba'daki gizli ve yasa dışı savaş için CIA tarafından eğitilmişlerdir. Ve son yıllarda Bocsh'un Şili ve Venezuella gizli polisiyle yakın ilişkileri olmuştur... Bu gizli polislerde aynı şekilde CIA tarafından eğitilmişlerdir. Acaba Bosch bir CIA ajanı mıdır? Eğer bir kişi değil Libya, Küba veya Sovyetler Birliği tarafından eğitilmek, orayı ziyaret edecek olsa hemen Haig-Moss-Sterling tarafından damgayı yer, fakat hangi nedenden olduğu belirsiz aynı kurallar CIA'nın eğittiği kişiler için geçerli olmamaktadır.

David Yallop, Claire Sterling'in Mossad-CIA destekli dezinformasyon kampanyasını şöyle anlatır: Langley, Tel Aviv ve Londra'da bulunan dezinformasyon kampanyası ardındaki kişiler en büyük darbelerini hazırlıyorlardı. Bunlar CIA direktörünü, Amerikan Dışişlerini, Başkanı ve Başkan Yardımcısını ve onların yardımıyla Margaret Thatcher'i kendi yalanlarının saf gerçekler olduğuna inandırma yolundaydılar. Bunun için bütün her şey hazırdı. Sadece bütün planlananlara inanacak Amerikalı bir yazara ihtiyaç vardı. Bu da Claire Sterling idi. Yazdığı kitap The Terror Network (Terör Şebekesi) saçmalıklarla dolu idi. Kitabın girişinde yazdığı "bu kitabı yazarken CIA ile hiçbir bağlantım olmadı" sözü sadece görünürde geçerli olabilirdi. Aslında dolaylı olarak CIA yanında MI6 ve Mossad'ın dezinformasyon kampanyalarına da hedef olmuştu. Sterling'in kitabında Carlos'la ilgili bölümler okuyucuya inandırıcı gelebilir. Payne, Dobson, Smith, Crozier eski Fransız Dışişleri Bakanı Paniatowski ki bakan haberleri ilk 4 kişiden alıyordu.63


Gladio Örgütlenmesİnde Görev Alanlar?

Mason locaları, Faşist örgütler ve CIA ile içiçe faaliyet gösteren Gladio örgütlenmesi, güçlü bir istihbarat bağlantısını gerçekleştirmek için, FM 31-16 simgeli "Kontrgerilla Hareketleri" adlı Amerikan Talimnamesi'nin 34'üncü sayfasında da belirtildiği gibi aşağıdaki kişileri bünyesinde barındırmaktadır.

FM 31-16 simgeli Counter Guerilla Operations (Kontrgerilla Harekatları) adlı Amerikan Talimnamesi'nin 34. sayfasında, azgelişmiş ülkelerdeki "Temizlik Harekatı"nın gerçekleştirilmesi için, Kontrgerilla örgütlenmesinin içinde, ACC (Bölge Koordinasyon Merkezi) emrinde de görevlendirilecek şekilde kimlerin birlikte sunulacağı belirtilmekte ve ek olarak CMAC (Civil Military Advisory Committee) Sivil-Asker İstişare Komitesi'nin kurulması da önerilmektedir.

Böyle bir örgütlenme içinde bulunması gereken kişiler anılan talimnameye göre şunlardan oluşmaktadır:

1. Yerel Polis Müdürü

2. Okul idaresi ve müdürleri

3. Yargıçlar ve hukuk temsilcileri

4. Sendika lideri veya liderleri

5. Etkili basın yayın organlarının yayımcıları

6. Büyük iş ve ticaret kuruluşlarının temsilcileri

7. Diğer etkili kişiler


BASIN-CIA-Mossad-Gladio İŞBİRLİĞİ

Bazı basın organları ve kontrgerilla, dünya çapındaki önemli eylemlerin flaş haber şeklinde yayılması veya örtbas edilmesi, suçluların deşifre edilmeden gizlenmesi ve yalan haber yayılmasında gizli servislerle işbirliği yapar. Eylemi Kontrgerilla, reklamını ise basın yapar. Kontrgerilla bomba patlatır, basın sansasyonunu ayarlar. Suçluyu suçsuz, ahlaklıyı ahlaksız gösterir, uyuşturucu kaçakçısından bahsetmez, bu suçlamaları masum kişilerin üzerine yıkar. Bu telkinler dünyanın önde gelen basın-yayın kuruluşlarında bu şekilde verilerek, kitle propagandası yapılmış, halk bu şekilde bir düşünceye itilmiş olur. Kontra-Basın son derece saldırgandır, kolaylıkla iftira atar, kendilerinin en iyi düşündüğünü en akıllı ve her zaman haklı oldukları imajını verir. Yalan haber yayma aracı olan bu kuruluşların sahiplerine göz attığımızda her şey daha da iyi şekillenmektedir.

"Basın Kralı" Mossad ajanı Yahudi Maxwell, bir diğer "Basın Kralı" Yahudi Rupert Murdoch, İtalyan basın imparatoru Yahudi Benedetti, CNN'den Yahudi Ted Turner, Yahudi sermayeli NBC, ABC televizyonları, New York Times'dan Yahudi Arthur Sulzberger gibi basın ve televizyon kuruluşlarının önemli isimleri ile gizli servisler arasındaki ilişkiler dikkat edilmesi gereken bir konudur. Ayrıca yalan haberlerle halkı yanıltarak suçluyu masum, suçsuzu suçlu gösterme taktikleri de basın-kontra işbirliğinin güzel bir örneğini teşkil eder. ABD basın-kontrasının ünlü ismi CNN en son Körfez Savaşı'nda CNN-CIA ortaklığının nasıl çalıştığını tüm kamuoyuna sunmuştur.

Gladio'nun patronlarından CIA eski başkanı William Colby, CIA'nın gazetecileri kendi servisinde kullandığını açıklıkla ifade etmiştir:

Pek çok dergi ve gazeteyi basan, Foreign Publications Inc. CIA'ya bağlıdır. CIA, kuruluşundan itibaren basımevlerini, ajansları, gazete ve gazetecileri kontrol eder.64

Dünyada CIA hesabına çalışan radyo merkezleri vardır. Bunlara bu kuruluşun en önemli dalları gözüyle bakılır. Söz konusu yayın organları genellikle yabancı ülkelerin başkentlerinde bulunan ABD konsolosluklarında faaliyet gösterir. Mesela Batı Almanya'da CIA'nın çalışmaları, Bonn'daki ABD Büyükelçiliği'ndeki radyo merkezinden yönetilmektedir.

CIA, parası CIA tarafından karşılanan özel kuruluşların arkasına gizlenerek bir çok faaliyetlerde bulunabilir, bazı işlerini onların aracılığıyla yürütebilir. CIA'nın en ünlü yan kuruluşlarından ikisi 1950 yılında kurulan Hürriyet Radyosu ve Hür Avrupa Radyosu merkezleriydi. En önemli mevkilere CIA'nın ajanları yerleştirilmişti. Radyoların yayınlarını ve programlarını hazırlayanlar da onlardı.65

Washington'daki Çin olaylarını tahlil eden uzmanların raporlar sonucunda yanlış bilgi edindiklerini bilen CIA bu durumdan hiç rahatsız olmuyordu. Durumdan habersiz bazı gazetecilerin FBIS (CIA'nın Dış Yayın Bilgi Servisi) tarafından hazırlanan raporlardaki "gerçek dışı" bilgi ve haberleri değerlendirip makale ve yazılar yazmalarına aldırmıyorlardı.

Bu arada CIA'nın ajanları Çin'de iç karışıklığı artırmak amacını güderken yanıltıcı bilgi yaymaya gün geçtikçe daha fazla önem vermeye başladılar.

CIA kadrosunda sosyologlar, psikologlar, tarihçiler, metin uzmanları çalışıyordu. Hepsi erişilebilecek hedefler seçmekte ustaydılar. Seçtikleri hedef ise gençlik ve aydın sınıftı. Onların vasıtasıyla istedikleri mesajı iletebilirlerdi.66

CIA sahte dokümanlardan bir hayli faydalanıyordu. Watergate skandalının mimarı E. Howard Hunt, 1973 yılında Kennedy hükümetinin Güney Vietnam Başkanı Ngo Dinh Diem'in öldürülmesiyle doğrudan ilgisi olduğu kanısını uyandıran Dışişleri Bakanlığı'ndan çekilen sahte bir telgraf yüzünden suçlandığında kendini şöyle savunmuştu: "Alt tarafı geçmişte, CIA için çalıştığım yıllarda, bu tip şeyler yapmaya alıştım. Bu sahada yetiştirildim... Sahte gazete kupürleri, sahte telgraf dağıtıyorduk".67

Pentagon evrakları CIA'nın propaganda ve yanıltıcı bilgi faaliyetleriyle ilgili bazı örnekler de vermişti. CIA'nın propaganda faaliyetlerine kitap ve dergi yayını da dahildi. Kuruluş yıllarca, Doğu Avrupa mülteci organizasyonlarından New York'taki Frederick A. Trager gibi ün salmış yayın evlerine kadar bir sürü dergi ve yayın organlarına maddi yardımda bulunmuştu. Frederick Trager 1967 yılında CIA'nın isteği üzerine 15-16 kitap yazdığını itiraf etti.68

Kontrgerillanın tipik vasfı hem faşist gruplara hem de komünist gruplara destek verip yapay terörizm oluşturmaktı. New York komünist gazetesi The Daily Worker'a CIA yıllar boyunca para yardımında bulunmuştu. Worker'de çalışanların bu yardımdan haberi yoktu. CIA bu suretle Amerikan kamuoyuna komünist tehlikesinin gerçekten var olduğunu ispatlamak istiyordu.

Gizli servislerin kullandığı Üç çeşit propaganda vardı: gerçeklerin açıklandığı beyaz propaganda, dinleyici ve okuyucunun fikrini değiştirmek için gerçeklerin biraz değiştirilerek aksettirildiği, gerçekle yalanın birbirine karıştığı gri propaganda, ve tamamen yanlış, gerçekten çok uzak bilgilerin verildiği kara propaganda. Aslında yanıltıcı bilgi kara propagandanın bir çeşidiydi. Gizlilik içinde yürütülüyor ve sahte dokümanlarla destekleniyordu.69

1971 yılına kadar CIA'nın en önemli propaganda araçları Hür Avrupa Radyosu (RFE) ve Hür Radyo (RL) idi. Seçkin devlet adamları, emekli askeri liderler ve şirket müdürleri tarafından meydana gelen ve New York'da toplanan yönetim kurulunun sağladığı imkanlar sayesinde görevine devam eden bu iki radyonun asıl istasyonları Münih'te idi. Bu iki radyonun bütçesi 30-35 milyon dolardı. Bu bütçenin % 95'i CIA tarafından karşılanırdı. İlk yıllarda RFE ve RL Demir Perde'de karışıklık çıkartmaya çalışıyordu.

CIA tarafından paraca desteklenen başka bir kuruluş da Asya Vakfı'ydı. CIA'nın bu vakfa yardımı yılda 8 milyon doları buluyordu. CIA vakfa soktuğu adamları ve üyeleri vasıtasıyla çeşitli Asya ülkelerindeki muhalif aydınları desteklemek, Asya'da Çin, Kuzey Vietnam, Kuzey Kore'ye karşı menfi bir hava yaratmak ve yabancı ajan bulmaktan geri kalmıyordu.70

Bugün gerek CIA gerekse diğer haberalma servisleri, ajanın yanında bir de odalara mikrofon veya telefon dinleme aleti takabilecek teknisyen de aramaktadırlar. Hatta bazı ülkelerdeki telefon telgraf kuruluşları CIA'nın hedefleri haline gelmiştir. CIA ajanları dış işleri ve savunma bakanlarından başka hedef ülkenin haberleşme sistemlerine de sızmaya çalışmaktadırlar. Bu hususta CIA'ya Amerikan şirketleri yardım etmektedir. En önemli yardımcısı ise ITT'dir. Posta servisleri de casusluk amacıyla kullanılmaktadır.71


Gladio: İSRAİL'İN GİZLİ ORDUSU...

Mossad'ın kuruluş amacı, İsrail'in belirlediği siyonist hedeflerin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktır. Bu noktada Mossad'ın işlevi, Yahudi ırkının hegemonyasına bağlı bir dünya oluşturmak, diğer milletlerin ve inançların ise sömürü sistemi içinde kullanılmasını, güçlenmemesini sağlamak olarak kabul edilebilir. Bunun için kullandığı temel yöntem ise, diğer milletleri ve dinleri kaos ve istikrarsızlık içine sürükleyecek olan savaş, karışıklık, terör ortamları hazırlamak, bu ortamları kışkırtmak, "düzensizliğin düzeni"ni kurmaktır. Kontrgerilla ise, bu hedefi gerçekleştirmek için kurulmuş bir alt örgüttür. Yaptığı iş, hedef ülkelerde, temel Mossad yöntemi olan şiddeti, hayat şekli haline getirmiş olan sadist ve saldırgan ruhlu kişileri beslemek, örgütlemek ve yapay ideolojileri de kullanarak eylemlere yöneltmektir.

İsrail'in dünyadaki tüm kontrgerilla hareketlerinin eğitimi için kurduğu merkez Mossad Aman Kfar Sirkin, Tel Aviv ve Mossad Aman Beersheba, İsrail'de bulunmaktadır. Ayrıca ikinci merkez olan Jonathan Institute Jerusalem de İsrail'dedir. Buradan yollanan subaylar dünyadaki kontrgerilla hareketlerinin eğitimi ve idaresi görevini alırlar. Ayrıca bu merkezde bazı kontragerilla grupları bizzat eğitim görür. Mossad'ın Inkata şubesi Güney Afrika'daki kontrgerilla hareketlerini, Hindistan'da Sihler, Sri Lanka'da Tamiller, Peru'da Aydınlık Yol, İtalya'da Kızıl Tugaylar, Sırbistan'da Çetnikler ve Sırbistan Yenileme Harekatı, Hırvatistan'da Ustaşa, İspanya'da ETA, Ermenistan'da ASALA gibi birçok kontragerilla hareketinin eğitimini yapar.90

ABD'nin büyük tekellerinden Rockefeller Grubu 1956 yılında ileri sürdüğü bir öneriye göre, ABD'nin çıkarlarına uygun düşmeyen herhangi bir durumu düzeltmek için dünyanın neresinde olursa olsun, derhal müdahale edebilecek yeteneklere sahip özel askeri birlikler kurulmalıdır. Bu özel askeri birliklerin çok hareketli olması ve çeşitli lokal harpleri başarıyla sona erdirecek yetenekte bulunması gerekir...

Rockefeller Grubu'nun önerdiği özel askeri birlikler Amerikan kontrgerillarının ilk nüvesini meydana getiriyordu. Bu öneri doğrultusunda Stratejik Müdahale Birlikleri kurulmuştur.91

Kontrgerillalarının fikir babalarından bir diğeri uluslararası Yahudi Lobiler Bilderberg, Trilateral ve CFR üyesi McNamara'dır. Amerika Eski Savunma Bakanı, Dünya Bankası'nın yıllarca başkanlığını yapmış McNamara "****** ve anti-****** savaş taktik ve biçimlerini iyice öğrenmiş ve dış müdahaleler de özel silahlarla donatılmış küçük birlikler kullanmak gerekir" demişti.92 Bu yeni kuvvetler McNamara'nın belirttiği gibi kontralardı. Bu örgütlenme tüm dünyada yapıldı.

Rockefeller grubunun bir raporunda kontraların amacı şu şekilde açıklanmıştır:

Gerek bizim gerek dünya devletlerinin güvenliğini sağlamak için mahalli kuvvetler ve akımlar tarafından sıkışık durumda bırakılmış olan dost hükümet ve rejimlere silahlı yardımlar yapmak zorunluluğunu duymalıyız. Bu zorunlulukla yapılacak askeri müdahale, ne klasik askeri stratejiye uymakta ne de geleneksel diplomatik müdahaleye benzemektedir. Bu askeri müdahalenin kendine özgün bir niteliği ve biçimi vardır.93

Bu konuda, Yahudi Lobisi'nin bir numaralı ismi, 40'lar Meclisi'nin Başkanı olan, sınırlı savaş kuramcılarından Kissinger'ın görüşlerini izleyelim:

Eğer hür dünya, yavaş fakat sürekli bir erozyondan kurtulmak istiyorsa, lokal savunma savaşlarına hazırlanmalı ve bu savaşlar için gerekli önlemleri alıp, gerekli ordular kurulmalıdır. Sömürgeciliğe karşı Ayaklanma Hareketi'nin hemen her tarafı sardığı bir dönemde, Pentagon'daki bazı otoriteler hala toptan-red-yıldırma stratejisinde inatla ayak diretiyorlar. Bir yandan hür dünyanın sosyalist devletlere karşı konvansiyonel bir denge kuramayacağını söylerken, diğer yandan yıldırma stratejisinde ayak diretmek, anlaşılmaz bir tutumdur.

Kissinger, Nuclear Weapons And Foreign Policy adlı kitabında, topyekün savaş ile bölgesel savaşın uygulama ve sonuçlarını incelemiştir. Kissinger'a göre, topyekün savaş, ABD için, dolayısıyla kapitalizm için intihardır. Asya, Afrika ve Güney Amerika'daki Ulusal Kurtuluş Savaşları ancak bölgesel-sınırlı savaşlarla önlenebilir. Bu bölgenin sınırı sosyalist blok ülkeleri sınırlarından başlar, Türkiye de sınırlı savaş bölgesi içindedir.94

"Devlet içinde devlet" halinde örgülenmiş olan Gladio, NATO çerçevesinde kurulmuştu. ABD'nin güçlü istihbarat birimi CIA, kuruluşta rol oynamıştı. İtalya'daki Gladio ve diğer NATO ülkelerindeki benzer kuruluşlar, sivil ve askeri "yerli" istihbarat örgütleri yanında "gizlilik" esası ile çalışan bazı derneklerin üyelerini de içine almışlardı. Gladio Skandalı, İtalyan P2 Mason Locası ve İtalyan İstihbarat Teşkilatı ile ordunun bazı kesimlerinin yakın işbirliği içerisinde olduğunu ortaya çıkardı.

Skandalın ortaya çıkardığı bir gerçek de, İtalya'yı bir ara kasıp kavuran terör olaylarının büyük bir bölümünün, NATO çerçevesinde kurulmuş "yarı resmi" Gladio örgütünün eseri olduğuydu. Suikastlar, siyasi cinayetler, bombalama ve tedhiş olayları, kökleri devlet içinde olan bu örgüt elamanlarının eseriydi.

Kontrgerilla örgütlenmesinin mimarlarından en başta geleni hiç kuşkusuz Henry Kissinger'dır. Kissenger, 1968 yılından günümüze değin, ABD'nin yürüttüğü sınırlı savaşların, teorik ve pratik planda geliştirilmesinde zaman, emek harcayan uzmanlardan en önemlisi olarak kabul edilmektedir.95 Kissinger'in NATO içindeki gizli örgütlenmenin ABD'deki sinir uçlarından biri olduğu sonradan öğrenilecektir.96 Ayrıca, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya'da Nazi artıklarının toparlanarak yeniden örgütlendirilmesi faaliyetinde oynadığı rol artık belgelendirilmiştir.97

Kissinger'in kökeninde özel savaşçılık, kontrgerillacılık vardır. Kissinger aynı konuda Harvard Üniversitesi'nde bir kurulun üyesi olarak hazırlamasına katıldığı ve Türkiye'de Genelkurmay Basımevi tarafından 1965 yılında tercüme edilerek Türkçeye kazandırılan Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri çalışmasıyla da bu özelliğini geliştirmiştir.98


Gladio'nun KATİL PROGRAMI PEŞİMİZDE!

Washington'da, Türk Gladiosu ile ilişkisi saptanan "California Grubu"nun önemli bir davası yürütülmektedir. Görünüşte basit bir bilgisayar programı hırsızlığıdır: Adını İrangate Skandalı'yla duyuran CIA-hükümet bağlantılı çete 1980'lerin başında, elektronik ortamdaki her işlemi bilgi olarak derleyip merkezileştirmeyi amaçlayan Promis adlı programı, sahibinden izinsiz çeşitli ülkelere satmışır. Ama, programa bir de virüs yerleştirir. Böylece programı kullanan her ülkedeki gizli bilgiler ABD istihbaratına da açılmış olacaktır. Ve davaya temel teşkil eden Senato Araştırma Komisyonu raporuna göre, bu program Türkiye'ye de satılmıştır...

10 Mart 1997 günü ABD'deki en yüksek yargı makamı olan US Court of Federal Claims'te önemli bir davaya başlanmıştır. Devlet aleyhine açılan bir tazminat davasıdır bu. Davacı, küçük bir bilgisayar yazılım şirketi olan Inslaw'dır. Tazminat istenen devlet kurumu ise ABD Adalet Bakanlığı'dır. Inslaw bakanlığı bilgisayar yazılımı korsanlığı yapmakla suçlamaktadır.

Davayı fazlasıyla önemli kılan, "Promis" adlı bu yazılımın özelliğidir. 80'lerin ortalarından itibaren çeşitli ülkelerin gizli servisleri tarafından suçluların, şüphelilerin, giderek de politik muhaliflerin fişlenmesi, takibi ve hatta "infaz"ı için kullanılan Promis, Orwell'in "1984"ündeki "Büyük Birader"e benzemektedir. Program elektronik ortamlarda bırakılan her izi bir avcı gibi adım adım sürüp hafızasında saklar. Nüfus müdürlükleri, askerlik şubeleri, vergi daireleri, kredi kartı merkezleri, su, elektrik, telefon idareleri bu yazılımın kişilerle ilgili bilgi derlediği yerlerdir...

80'lerin sonlarında patlayan İran-Contra Skandalı'nın baş kahramanları bu korsanlık olayında da ön plandadır. Türk kamuoyu tarafından da yakından tanınırlar; Türk Gladiosu ile yakın ilişkileri vardır ve İran-Contra skandalında öne çıkan Oliver North'un en yakın adamlarından Michael Ledeen ve Frank Terpil'in, başta Mehmet Ali Ağca olmak üzere Gladiocular'ı yönlendirdikleri saptanmıştır.

90'ların başlarında, yazılım korsanlığı da dahil bu ekibin marifetleri üstüne araştırmalar yapan veya yargıya bilgi sağlayan dokuz ABD vatandaşı ise şimdi toprağın altında yatmaktadırlar!

Promis'in dokuz cana malolan önemini anlamak için, kronolojik olarak en baştan başlayalım...

Yıl 1982: Inslaw'la ABD Adalet Bakanlığı arasında, firmanın hazırladığı bir yazılım programının ülkedeki savcılık bilgisayarlarına yerleştirilmesine yönelik milyonlarca dolarlık bir anlaşma imzalanır. Açılımı "Prosecutor's Management Information System" (Savcılık Yönetim Bilgi Sistemi) olan Promis adlı yazılımın temel özelliği, farklı veri tabanlarından bilgiler toplayıp bunları birbirleriyle bağlantılı hale getirebilmesidir. Yani suçlular hakkında çeşitli bilgisayarlara dağılmış bölük pörçük bilgileri tek bir dosyada birleştirebilir. Anlaşmanın imzalanmasını izleyen üç yıl içinde yazılım, ülkedeki en büyük 20 savcılığın sistemlerine yerleştirilir.

Yıl 1985: Inslaw'la Adalet Bakanlığı arasındaki pürüzsüz ilişki garip bir biçimde bozulmaya başlar. Bakanlık yetkililerinin adeta düşmanca tavırları, Inslaw'un önüne olmadık bürokratik engeller çıkarmaları, işleri durmadan yokuşa sürmeleri zamanla taraflar arasında ipleri kopma noktasına getirir. Sonunda Promis'in geri kalan savcılıklara yerleştirilmesi işi iptal edilir ve anlaşma bozulur.

Yıl 1990: 80'lerin ortalarından itibaren Inslaw'un bakanlık aleyhine açtığı davalar sürerken, Promis'i geliştiren kişi olan firma sahibi William Hamilton, Kanada'dan gelen bir mektupla sarsılır: Kanada Hükümeti, birçok Bakanlıkta ve Dağ Polisi de dahil pek çok devlet dairesinde zorunlu olarak İngilizce sürümün kullanıldığını belirtip Promis'in Fransızca versiyonunun olup olmadığını sormaktadır. Hamilton şaşırır, çünkü o güne kadar Inslaw Kanada'ya tek bir kopya bile Promis satmamıştır!

Sonra haberler birbirini izler: Promis'in birçok ülkede pek çok kuruluş tarafından kullanıldığı, yazılımın el altından dünyanın dört bir yanına pazarlandığı ve birilerinin bu işten milyonlarca dolar kazandığı ortaya çıkar. Sonunda CIA de bu isimde bir yazılım kullandığını kabul eder. Bu arada, yazılımın bazı versiyonlarında gizli servis raporlarının işlenmesi ve hafızaya alınmasında yararlanılan özel bir bölümün bulunduğu da anlaşılır.

Derken, ABD'nin teknoloji istihbarat servisi olan ve bir zamanlar Hamilton'ın da programcı olarak çalıştığı National Security Agency (NSA), Promis ve yeni bir yazılımdan yararlanılmış "melez" bir yazılım üretildiğini açıklar. ABD'nin Narkotik Dairesi DEA de (Drug Enforcement Administration) benzer bir açıklama yapmıştır.

Promis'in 1982'den itibaren çeşitli gizli servislere, devlet dairelerine ve şirketlere pazarlanmasında Earl Brian adlı kişinin kilit rol oynadığı bilinmektedir. O zamanlar ABD Başkanı Ronald Reagan'ın ekibinde milli sağlık politikasıyla ilgili bir görev üstlenen Brian, sahtekarlık suçundan 90 yıl hapis cezasıyla halen cezaevinde yatmaktadır.

Gizli servislerin Promis'i çok tutmasının nedeni ise, bu program aracılığıyla milyonlarca kişi hakkında hem ulusal hem de uluslararası düzeyde araştırma yürütülebilmesi, çeşitli kaynaklardaki kayıtların birleştirilebilmesidir. Programın "örnekleme" taraması denen işlemi yapabilmesi cazibesini daha da arttırmıştır. Gizli servisler çeşitli nitelikleri göz önünde bulundurarak bir "sakıncalı" örneklemi oluştururlar: Protesto eylemlerine katılanlar, bir ortak bildiriyi imzalayanlar ya da yalnızca bu tür eylemlere katılanlarla ilişki içinde olanlar buna dahil edilir.

Tam bir muhalif avlama programı olarak kullanılabilen Promis'in bir ülkede nasıl sonuçlara yol açabildiğinin en çarpıcı örneği Guatemala'dır. "Bilgisayar"ın "B"sinden bile habersiz, okur-yazar oranının son derece düşük olduğu bu ülkede 80'lerin ortalarına doğru birden "bilgisayarlaşma" kampanyası başlatılmıştır. Başkan Oscar Mejia Victores basına verdiği demeçlerde, bilgisayar sayesinde yoksulluğun üstesinden gelineceğini vaadeder. Askerlere de bilgisayar eğitimi verilmeye başlanır. Kısa sürede sokaklarda, tren istasyonlarında görev yapan devriye birimleri bile bilgisayarla donatılmıştır. Muhalif olduğundan şüphelenilen herkes elektronik olarak fişlenir. Kampanyanın başlamasını izleyen bir yıl içinde ünlü ölüm mangalarının infazlarında da patlama yaşanır: 20 bin muhalif ya öldürülür ya da ortadan kaybolur.

"TRUVA ATI"YLA DÜNYAYA SIZILMAKTADIR...

Earl Brian, Promis'in dünyaya pazarlanması işini tek başına organize etmemişti. Bunu, Reagan'ın Başkan seçilmesiyle birlikte devlet içinde yuvalanan ve "California Ekibi" olarak da bilinen bir grup hükümet ve devlet görevlisinin desteğiyle yaptığı ortaya çıktı. Ama Yarbay Oliver North ve CIA Başkanı William Casey gibi kişilerin başını çektiği bu ekip asıl ününü İran'a gizlice silah satılması ve bu satıştan elde edilen paralarla Nikaragua'daki muhalif Contra gerillalarının finanse edilmesi operasyonuyla kazandığı için Promis Skandalı o dönemde gölgede kaldı. Oysa şimdi anlaşılıyor ki, bu skandalın İran-Contra skandalından geri kalır yanı yoktur. Çünkü yazılım korsanlığında da, para kazanmanın çok ötesinde, "devletin yüce çıkarlarına yönelik" bir hedefi vardı ekibin.

Inslaw'dan habersiz, kaçak olarak satılan kopyaların çok özel bir marifeti vardı. Pazarlayanlar, bunlara bilgisayar dilinde "arka kapı" ya da "Truva Atı" olarak bilinen bir virüs yerleştirmişti. "Ön kapı" giriş kodları şifrelerle ne kadar sağlamlaştırılırsa sağlamlaştırılsın, arka kapının anahtarını elinde bulunduran Amerikalı operatörler sistemlere istedikleri zaman sızabiliyor, bu sistemlerdeki yerel bilgilere rahatça erişebiliyordu. Sovyetler Birliği'ne bile pazarlanmıştı Promis. Ari Ben Menaşe adlı bir Mossad ajanının ifadesine göre, buna ünlü basın imparatoru Robert Maxwell aracılık etmişti.

Promis'in yeni versiyonuna "arka kapı" ilavesi Michael Riconoscuito adlı bir bilgisayar dahisinin eseriydi. Riconoscuito bunu 20 Mart 1991'de, Inslaw'la Amerikan Adalet Bakanlığı arasındaki hukuk savaşının yeni bir aşamasında kurulan Brooks Senato Araştırma Komisyonu'na itiraf ediverdi. Bu arada bir Truva Atı'nın da Mossad tarafından pazarlanan kopyalara yerleştirildiği ortaya çıktı.

Kısacası yeni Promis çift taraflı çalışıyordu artık. Bu yazılımı alıp kullanan ülkeler bilgisayar sistemlerindeki gizli bilgileri otomatik olarak ABD ve İsrail istihbaratına açmış oluyordu.

İşin karanlık yönü, kan dökülünce iyice ortaya çıktı. Daniel Casolaro adlı Amerikalı bir gazeteci, 1991'de bu Promis olayını araştırmaya başladı. Ama olayı yalnızca bir yazılım korsanlığıyla sınırlamamıştı Casolaro. "Ahtapot" diye adlandırdığı devlet çetesinin diğer kirli işlerini de ortaya çıkarmaya çalışıyordu...

Ne yazık ki Casolaro, 10 Ağustos 1991'de Batı Virginia'da kaldığı otel odasında ölü bulundu. Her iki bileğinde de derin kesikler vardı.

Başlangıçta eyalet polisi olaya "intihar" dedi. Ama mesleğine tutkuyla bağlı Casolaro'nun intihar etmek için hiçbir nedeni yoktu. Sürdürdüğü araştırmada düğümü çözme noktasına gelmiş olduğu pek çok yakını tarafından açıklanınca, cesedi otopsiye alındı. Ama ceset çoktan ilaçlanmış, sağlıklı bir otopsi yapma imkânı ortadan kalkmıştı. Kaldığı oda da bir güzel temizlenmiş, cinayete işaret edecek deliller bilinçli ya da bilinçsiz, ortadan kaldırılmıştı.

Casolaro "işi bitirmek üzere olduğu"nu, ölümünden kısa süre önce en az üç yakın dostuna söylemişti. Tehdit telefonları aldığı da biliniyordu. Öte yandan insanın kendi kollarında, bazıları kemiğe kadar dayanan böyle derin yaralar açamayacağını söyleyen bilirkişiler de vardı. Kısacası Casolaro'nun "normal bir intihar"a kurban gitmemiş olması ihtimali çok yüksekti...

Skandalın başka kurbanları da vardı. Casolaro'nun ölümünden birkaç ay önce, 31 Ocak 1991'de, Casolaro'ya araştırmalarında bilgi temin eden NSA görevlisi Alan Standorf, Washington'da kafasına sopayla vurularak öldürülmüştü.

5 Nisan 1991'de Inslaw davasıyla ilgili avukat Dennis Eisman da ölü bulundu. Vurulmuştu...

Casolaro'nun ölümünden yaklaşık 15 ay sonra, 1 Kasım 1992'de ise, Büyük Jüri'ye Inslaw davasıyla ilgili belge temin eden Ian Spiro'nun evinde, karısı ve üç çocuğunun cesetleri bulundu. Başlarına pompalı tüfekle ateş edilmişti. Spiro'nun cesedi ise birkaç gün sonra Borego Çölü'nde bir arabanın içindeydi. FBI raporunda Spiro'nun ailesini katlettikten sonra intihar ettiği belirtiliyordu.

Son kurban Paul Wilcher adlı bir avukattı. 23 Temmuz 1993'te O da Washington'daki evinde ölü bulundu. Wilcher, çetenin, Promis korsanlığı yanında silah ve uyuşturucu kaçakçılığını içeren başka işlerini de araştırıyordu. Üstelik bu konuda Casolaro'dan bile ileri bir noktaya geldiği iddia ediliyordu. Ve o da "intihar etmişti."

Brooks Senato Araştırma Komisyonu"nun davaya temel teşkil eden raporunda, eski Amerikan gizli servis ajanı DIA ve DEA Kıbrıs Rum Kesimi görevlisi Lester Coleman'ın 1991'de verdiği bir ifade vardı. Donald Goddard adlı Amerikalı yazarın 1993'te yayımladığı Trail of the Octopus (Ahtapotun İzi) adlı kitapta bu ifadenin hangi nedenle verildiği şöyle anlatılıyordu:

"Yaz ayları boyunca (1986) Coleman Kıbrıs'taki (Rum Kesimi) Narkotik Masası'nın danışmanı olarak çalışmıştı. Bu masaya bağlı memurları iletişim ve izleme konularında eğitmişti. Onlara Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Fonu (UNFDAC) tarafından finanse edilen çeşitli elektronik cihazları kullanmayı öğretmişti. İlkbaharda Kıbrıs'a döndüğünde, teknolojinin o yokken ne kadar ilerlediğini farketti. Tüm narkotik bilgisayarlarının, ABD hükümeti bağlantılı Link System Ltd. adlı bir şirket tarafından kurulan merkezi veritabanına bağlandığını gördü. Narkotik merkezinde ise, birlikte çalıştığı birçok memurun, üzerinde "Promis Ltd. Toronto, Canada" ibaresi bulunan kutular açmakta olduğuna tanık oldu... Coleman biraz araştırma yaptı ve söz konusu yazılımın, içlerinde Kıbrıs, Mısır, Suriye, Pakistan, Türkiye, Kuveyt, İran ve Irak'ın da bulunduğu bir dizi ülkenin emniyet ve askeri kurumlarına da temin edildiğini saptadı...


Gladio KİMLERİN ELİNDE?

Kontrgerillanın kimlerin emrinde olduğunu New York Times muhabiri James Lemoyne ve eski CIA ajanı Philip Agee şöyle açıklıyorlar:

ABD'nin dış ülkelere ekonomik yardımından daha çok zenginler yararlanmaktadır. Bunlar vergi vermedikleri gibi sürekli olarak ülke dışına para çıkarmaktadırlar. Oğulları askerlik yapmaz. Vergi vermek fakir halkın işidir. Yaşamak zenginlere, ölmek fakirlere düşmüştür. Ne var ki bu iş bölümünden yoksullar hiç de memnun gözükmemektedirler. Dış yatırımların ancak küçük bir kısmı yoksullara ulaşabilmektedir. Siyasi güç sosyetenin elindedir. Fakirlere siyaset vasıtasıyla da durumlarını düzeltme yolu da tıkanmıştır. Halk polisten ve askerden korkmaktadır. Yasal yollardan haklarını aramak bu insanlar için olacak işlerden değildir. Fakir halk ile zenginler arasında fakirlerin hakkını temsil edecek hakimlerin varlığı hayal bile edilememektedir.99

Eski CIA ajanı Agee ise şöyle diyor: "Ben kapitalizmin gizli polislerinden biriydim. Yoksul ülkelerdeki Amerikan şirketlerinin hisse senedi sahiplerinin kaymağını yemelerini sürdürmelerini sağlamak için politik barajın sıkıntılarını Amerikan kapitalizminin gizli polisinden başka bir şey değildir ki. Yoksul ülkelerde CIA başarısının anahtarı, nüfusun kaymağının çoğunu yiyen % 2 ya da % 3'lük kısmının bulunmasıdır. Şimdi çoğu ülkelerde bu sınıfın geliri 1960 dan bu yana daha da artmış ancak bir kenarda bırakılan ve nüfusun % 50 ya da % 70'ini teşkil eden sınıfların gelirleri ise daha da azalmıştır. CIA, karşı sindirme öğretisi, milliyetçilik vatanseverlik kavramlarını ileri sürüp azınlıkta kalan zenginlere karşı gelişen halk hareketlerini Sovyet yayılımıyla ilgili göstererek bu uluslararası çıkarcı sınıflar arasındaki ilişkiyi örtmeye çalışır." 100

Philip Agee'nin ve James Lemoyne'nin tarif ettiği Kontrgerilla uzantılarının özelliği milliyetçi, vatansever havasına bürünmeleri, gerektiği yerde dindar gözükmeleridir. Ama dinle yakından uzaktan hiçbir ilgileri olmadığı tavırlarıyla ortaya çıkmıştır. Bunların yanısıra Yahudi Lobileri'yle, Yahudi finansörlerle de yakın ilişkiler içindedirler. Yoksa "değirmenin suyu" nereden gelecektir?

Kontrgerilla'nın kullandığı sokak serserilerinin ikiyüzlülüğü her yönden ortadadır. Uyuşturucu kaçakçılığını yapanlar da, çıkar çatışması olduğunda yakalatanlar da onlardır. Fail-i meçhul cinayetlerin faili bu gruplar, fakat sahte failler üretmekte de üstlerine yoktur. Bu "belalı" gruplara, sergiledikleri mafya karakteri nedeniyle kimse "bulaşmak" istemez. Bu gizli hükümranlıktan istifadeyle de bunları örgütleyen kontrgerilla istediği ülkelerde rahatlıkla eylem yapabilir.

Kontrgerillanın kurucusu Yahudi finansör Rockefeller'in Eisenhower'e mektubu, ülke içinde ekonominin kilit noktasını ele geçiren şahısların bunu nasıl sağladıklarını açıklıkla ortaya koymaktadır. Bu mektupta bildirildiğine göre, ...ABD ile işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardım artırılmalı ve böylece bu işadamlarının ilgili ülke ekonomisinin kilit noktalarını ele geçirmeleri, buna dayanarak politik etkilerinin artması sağlanmalıdır.

Rockefeller'in bu önerisi ABD'nin gizli servislerinden AID tarafından uygulanmıştır.

ABD'li senatör Albert J. Beueridge'in şu sözleri de anlamlıdır: "...Dünya ticareti bizim olmalı ve olacaktır. Ticaret karakollarımızın çevresinde bizim bayrağımızı dalgalandıran ve bizimle ticaret yapan, kendi hükümetlerine sahip büyük sömürgeler kurulacak, kurumlarımız ticaretin kanatları altında bayrağımızı izleyecektir."

Bu görüşler çerçevesinde ABD Savunma Bakanı McNamara 1967'de bir konuşmasında "askeri yardımlarımızın asıl amacı, azgelişmiş ülke askerlerini ABD ideolojisine göre yetiştirmek ve onlardan gelecekte gerektiğinde o ülke yönetiminde yararlanmaktır" demekte ve ABD'de eğitim gören subayların, biraz önce adından söz ettiğimiz AID programı çerçevesinde eğitildiklerini ifade etmektedir.

Demokrasi, insan hakları gibi değerler adına ortaya çıktığı söylenen Kontrgerilla hareketi için ünlü Yahudi anti-siyonist yazar Noam Chomsky ise şunları söyler:

Bu arada siyasi teolojinin hemen her terimi gibi demokrasi teriminin de iki manasının olduğu gerçeğini iyi bilmek gerekir. Bunlardan biri sözlük anlamıdır, diğeri ise yapılanlara gerekçe oluşturmak amacıyla demokrasi terimine giydirilmiş bulunan bir anlamdır. Bu ikinci anlamına teknik anlamı diyebiliriz. Teknik anlamda bir yerde demokrasi olması demek, o yerde ABD'li yatırımcıların çıkarlarının emniyet altında olması demektir. Sermayenin yarınından emin olmadığı yerde teknik anlamda demokrasi yoktur.101

ABD'nin şartlarına uyan devletlerde demokratik prensipler bir derece uygulanabilir, elle tutulur gözle görülür neticeler de elde edilebilir. Kaynakların askeriyenin, oligarşinin, iş çevrelerinin ve profesyonel seçkinlerin elinde bulunması, gücünü halktan alan organizasyonların sesinin kısılması halinde politik sistemin ve medyanın bütünüyle kontrol altında tutulmasını garanti altına alır. Halkın sesinin bastırılmasının yollarından biri de terördür. Halkın terör yoluyla susturulması ABD'nin tercihidir ve sopayla halkın üzerine yürüyen hükümetlerin Washington'un gözünde itibarı ve kredisi artmaktadır.102

CIA Başkanı William Casey ise şunları söylemektedir: "Küçük bir ülkenin ekonomik istikrarını ve iç barışını bozmak için çok az sayıda insan ve bunlara çıkılacak küçük destekler yeterlidir." 103

CIA'nın komplolarının kaynağını Gestapo oluşturmaktadır. Örgüt şemaları karşılaştırıldığında benzerlik görülecektir. Amerika Yeni Dünya Düzeni rolü ardına sığınarak tıpkı Gestapo gibi her türlü kirli işe bulaşmakta sakınca görmemektedir. Nitekim Gestapo'nun servislerinde bulunan "karşı sabotaj", siyasi polis, maddi manevi ve siyasal sabotajlar düzenleme ve yürütme bölümleri CIA'nın (Covert Action) Örtülü Harekat Servisi'nde olduğu gibi yansıtılmıştır.

Amerika ev sahibi ülke diye tanımladığı müttefik ülkelerin bütün istihbarat örgütleri ve bu amaçla kurdurttuğu militer ve para-militer yeraltı örgütlerine her türlü desteği sağlayıp onlara çıkarlarının bekçiliğini yaptırmaktadır.

Kuşkusuz Amerika ev sahibi ülkenin sadece istihbarat örgütlerine sızmakla yetinmemektedir. Bu anlayışla adı geçen ülkelerin tüm toplumsal kesitlerinden kişilere burs sağlamaktadır. İçlerinden elverişli olanları ayartıp kendi ajanı gibi kullanmakta en azından seçtiği kişilerin Amerikan hayranı olmaları için büyük çaba göstermektedir. Bu hedefe ulaşma için depo saydığı ev sahibi ülkelerin Kapitalist Enternasyonel örgütleriyle kişisel çıkarlarını düzenle özdeşleştirmiş tüm kişilere her türlü desteği vermektedir.104

58 Meydan Larousse, Cilt 8, s. 376.
59 Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, s. 23.
60 Edward S. Herman, The Real Terror Network, s. 23.
61 Ibid., s. 25.
62 Ibid., s. 58.
63 David A. Yallop, Die Verschworung Der Lugner.
64 Gonzales Mata, Les Vrais Maitres du Monde, s. 132.
65 Victor Marchetti, John D. Marks, CIA, The Cult of Intelligence, s. 141.
66 Ibid., s. 164.
67 Ibid., s. 165.
68 Ibid., s. 166.
69 Ibid., ss. 167-168.
70 Ibid., s. 173.
71 Ibid., s. 188.
72 David A. Yallop, Die Verschworung der Lugner, s. 532.
73 Philip Agee, CIA Diary, s. 91.
74 Claude Julian, L�Empire Americaine, s. 301.
75 Ibid., s. 302.
76 Ibid., s. 305.
77 Georges Virebeau, Mais Qui Gouverne L�Amerique, s. 41.
78 Victor Marchetti, John D. Marks, CIA, The Cult of Intelligence, s. 349.
79 Holy Sklar, Trilateralism, The Trilateral Commission and Elite Planning For World Management, s. 39.
80 David A. Yallop, Die Worschworung Der Lunger, s. 537
81 Eustace Mullins, The World Order: A Study in the Hegemony of Parasitism, s. 115.
82 Emin Değer, CIA, Kontrgerilla ve Türkiye, ss. 92-95.
83 David Welsh, G. Morris, CIA, Vietnam�da Pasifikasyon ve Dünya İşçi Hareketleri, s. 40.
84 Ibid., s. 151.
85 Talat Turhan, Kontrgerilla Cumhuriyeti, s. 35.
86 David Welsh, G. Morris, CIA, Vietnam�da Pasifikasyon ve Dünya İşçi Hareketleri, s. 155.
87 Noam Chomsky, ABD Terörü, ss. 88-89.
88 Gerçek, 16 Ocak 1993.
89 2000�e Doğru, 18 Ağustos 1991.
90 Halid Özkul, Yeni Dünya Düzeni.
91 Rockefellar Vakfı�nın Raporu, �Prospects of America�, Amerikan Harp Doktrinleri, s. 271.
92 Ibid., ss. 356-357.
93 Ibid., s. 298.
94 Emin Değer, CIA, Kontrgerilla ve Türkiye, s. 125.
95 Süleyman Genç, Bıçağın Sırtındaki Türkiye, s. 20.
96 Fehmi Koru, Türkiye�de Laiklik ve Fikir Özgürlüğü, s. 178.
97 Talat Turhan, Kontrgerilla Cumhuriyeti, s. 24.
98 Ibid., s. 56.
99 James Lemoyne, New York Times, 16 Şubat 1987; 5-7 Nisan 1987.
100 Philip Agee, CIA Günlüğü, ss. 760-766.
101 Noam Chomsky, ABD Terörü, s. 148.
102 Ibid., s. 162.
103 �Reagan Versus the Sandinistas�, WP, 8 Mayıs 1983.
104 Talat Turhan, Doruk Operasyonu, s. 84.

Sayaç