12 Haziran 2009 Cuma

Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele - Jitem


Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele


(kısa adı: JİTEM, gerçek adı: İstihbarat Grup Komutanlığı), 1993 yılında, bu oluşuma karşı çıkan Orgeneral Eşref Bitlis esrarengiz ölümünden sonra devletin PKK ile mücadelesi için kurulduğu iddia edilen ancak resmî olmayan ve varlığı devlet kurumları tarafından onaylanmamış bir kurumdur. Varsayılan kurumun Ergenekon'un askerî kanadı olduğu[1] ve PKK'ya parasal ve lojistik anlamda yardım eden bazı kişilerin öldürülmesi ile ilgili olduğu da varsayılan iddialar arasındadır.

Varlığı hakkında tartışmalar

Susurluk kazasının ardından TBMM'de kurulan Susurluk Komisyonu'na bilgi veren eski Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman, "Jandarma teşkilatı içinde JİTEM adında legal ya da illegal bir örgüt kurulmadığını savunmuş ancak jandarma dışında bu ismi kullanıp kanunsuz işler yapan bir grubun olduğunu söylemiştir.[2]Binbaşı Ersever’in İtirafları kitabının yazarı araştırmacı Soner Yalçın’a göre JİTEM(bkz: Jitem ), 1987 yılında Binbaşı Arif Doğan tarafından Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı bünyesinde kurulmuş, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Samsun ve Erzurum’da örgütlenmiştir. Yalçın, JİTEM içerisnde muvazzaflar ve hapishaneden özel izinle çıkarılan PKK itirafçılarının da olduğunu söylemiştir. [2]

Susurluk skandalından yaklaşık bir yıl sonra Başbakanlık teftiş kurulu başkanı Kutlu Savaş tarafından hazırlanan Susurluk Raporu da Soner Yalçın'ın bir çok iddiasını doğrulamıştır. Savaş'ın raporuna göre JİTEM özel timlerin idaresi amacıyla Hulusi Sayın’ın Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanlığı (1981-85) döneminde kurulmuş ve bölgede etkili çalışmalar yapmıştır. Bünyesinde çok miktarda korucu ve itirafçı bulunması nedeniyle ferdi suç oranı yükselmiştir.[2]

1995 Nisan ayında TBMM faili meçhul cinayetler komisyonunun hazırladığı raporda JİTEM’in faaliyetlerinin ne olduğu anlaşılamadığı, devlet organlarının kanunlarla sınırlı görev ve yetkileri aşılıp, yasal boşluklardan yararlanıp yeni kurumlaşmalara gidildiği belirtilmiştir. Raporda JİTEM yetkisiz, görevsiz olduğu polis mıntıkasında polisten habersiz operasyon yapmaktığı savunulmuş. Yasal dayanağı olmayan ve kuruluş amacından saparak bazı yasadışı olaylarla birlikte anılan JİTEM'in faaliyetlerine son verilmesi gerektiği söylenmiştir. [2]

Jandarma Genel Komutanlığı ise bünyesinde bu isimde bir kuruluş bulunmadığını iddia etmekte, ama Ergenekon davası kapsamında ifadelerine başvurulan tanıklar ve bazı sanıklar bu kuruluşun mensubu olduklarını iddia etmektedirler. Ancak Jandarma Genel Komutanlığı da yasal bir kolluk örgütü olması nedeniyle istihbarat faaliyetlerini yasal sorumluluk alanlarında İstihbarat Daire Başkanlığı gibi kendi iç yapılanmasında Jandarma İstihbarat timleri ile yürüttüğünü iddia etmektedir. Bu konuda uyulması gereken resmi kurallar Jandarma Teşkilat ve Görevleri hakkındaki kanundur.

Susurluk raporunda yer alan Şerif Avşar cinayetinde JİTEM'ci olduğu öne sürülen eski uzman çavuş Gültekin Sütçü, 2008 yılında Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 30 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Ölüm kuyuları

MİT'te çalışırken kendisine Ergenekon ve JİTEM'in içerisine sızma görevi verildiği iddia edilen [5]gazeteci Tuncay Güney JİTEM tarafından 1990'lı yıllarda öldürülen pek çok kişinin asitle yakıldıktan sonra Silopi'de bulunan BOTAŞ Tesisleri'ne ve Cizre-Silopi güzergâhındaki bazı noktalara açılan kuyulara gömüldüğünü ilk defa gazeteci Faruk Arslan'ın Kara Kutu: Ergenekon'un Karanlık İsmi Tuncay Güney adlı kitabında öne sürmüştür. Bu açıklamaların yer aldığı Faruk Arslan'ın kitabını delil olarak gösteren Şırnak Barosu'nun yaptığı suç duyurusunu dikkate alan Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı, kuyuların açılması yönünde karar verdi. [6] Silopi'de kazı çalışmalarına 9 Mart 2009 günü başlandı. Yapılan çalışmalarda biri insan kafatasına ait olan 17 kemik, eldiven, düğümlü ip, terlik, şapkanın bir parçası, kot pantolon parçaları ve saç telleri bulundu. Adli tıp incelemesi sonucunda, kemiklerin insan kemiği olup olmadığı anlaşılacak.[7]

Murat Aslan

1969 doğumlu Açık Öğretim 2. sınıf öğrencisi Murat Aslan; 10 Haziran 1994 gününde Diyarbakır'a bağlı Yenişehir Semti, Ali Amiri 1. Sokak'ta arkadaşlarıyla birlikteyken polis kimliği gösteren kişilerce yaka paça bir arabaya bindirilmiş ve o günden itibaren kendisinden haber alınamamıştır. Bir dönem JİTEM içerisinde yer alan Abdülkadir Aygan'ın yıllar sonra Ülkede Özgür Gündem gazetesine verdiği röportajda Murat Aslan'ın zorla sivil Toros arabaya bindirilerek Silopi JİTEM İstihbarat Tim Komutanlığı'na götürüldüğünü ve burada işkenceyle sorgulandıktan sonra Dicle Nehri'nin kenarında Körtük Köyü'nün karşısına düşen bir derede üzerine benzin dökülerek, yakıldığını itiraf etmiştir. Aygan'ın ifadeleri üzerine Murat Aslan'ın babası İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Selahattin Demirtaş ve Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile 19 Nisan 2004 günü Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdular. Talep üzerine avukat heyeti ile askeri yetkililer ve bir doktorla olay yerine gidildi. Savcı Ayhan Önder'in açtırdığı mezardan, toprağın yaklaşık 15 cm altında yanık izleri belli olan kemikler çıktı. Yapılan DNA testinde kemiklerin Murat Aslan'a ait olduğu kesinleşti.[8]

Musa Anter

Yaptığı itiraflarda Diyarbakır'da 10 yıl önce kaybolan Murat Aslan'ın Silopi'de gömüldüğü yeri tarif eden ve cesedinin bulunmasına sağlayan Abdülkadir Aygan 20 Eylül 1992’de kimligi belirsiz kişilerce öldürülen Kürt yazar Musa Anter'in öldürülmesinin de bir JİTEM eylemi olduğunu söylemiştir. [9]Abdülkadir Aygan olayı şöyle anlatmıştır: [10]


« "Hamit, Musa Anter'in kaldığı otele gönderilerek, 'Hogir sizi bir evde bekliyor' diyerek otelden çıkarttı. Ben ve Hogir, Seyrantepe'de bekliyordum. Yeşil ve Mustafa Deniz, bizden biraz ileride bekliyordu. Hamit Musa Anter'i getirecekti, Hogir de öldürecekti. Ancak, bir süre sonra siren sesleri gelince aracımıza binerek JİTEM'e gittik. Bir süre sonra Hamit gelince, 'İş tamam' dedi. 'Neden yanımıza getirmedin' deyince, 'benden şüphelenince yolda indirdim 'öldürdüm' diye cevapladı. »


Cem Ersever

İtirafçı Abdülkadir Aygan Neşe Düzel'e verdiği bir röportajda Veli Küçük'ün JİTEM'in ilk kuruluş aşamasında bulunmadığını ve hazıra konduğunu söylemiş ve "Cem Ersever'in öldürülmesinin altındaki gerekçelerden birisi de budur. Veli Küçük, Arif Doğan'ı da yanına alarak Cem'i pasifize etmek ve böylece JİTEM'in kontrolünü ele geçirmeyi amaçladılar. Onların önündeki en büyük engel Cem Ersever idi. Ankara'daki istihbarat başkanlığını da dolduruşa getirip Cem Ersever'i ortadan kaldırdılar." diye konuşmuştur.[11]

Gaffar Okkan

Diyarbakır'da 10 yıl JİTEM'de kadrolu olarak çalışan Abdulkadir Aygan, 2004 yılında Ülkede Özgür Gündem gazetesine yaptığı röportajda Gaffar Okkan suikastına değinmiş ve "bu bölgede bir kişinin, resmi bir hüviyete sahip değilse ya da arkasında bir resmî güç, askeriye, emniyet, MİT yoksa silahlı olarak şehir içinde eylem yapması, sonra da uzaklaşıp gitmesi ve izini kaybettirmesinin çok zor olduğunu" söylemiştir. Aygan, JİTEM'e çalışan ve Gaffar Okkan'ın JİTEM hakkında bilgi almak için emniyette sorguldığı Muhsin Gül'ün poliste işkenceye alınıp çözüldüğünü, daha sonra Gül'ün JİTEM tarafından öldürüldüğünü de kaydetti.[12]

Güçlükonak Katliamı

Ocak 1996'da içerisinde 11 köylünün bulunduğu bir minibüs tabur Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde silahlı bir grup tarafından durdurulmuş ve kimliği belirlenemeyen bu kişilerce kurşun yağmuruna tutulup yakılarak katledilmiştir. Olayın hemen ardından Genelkurmay Başkanlığı, saldırının bir PKK eylemi olduğunu ilân ederken PKK ise bu olayı üstlenmemiş ve ilgilerinin olmadığını açıklamıştır.[13] Katliamdan 13 yıl sonra Dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Ekmen, Yeni Aktüel dergisine verdiği bir röportajda; katliamı PKK'nın değil JİTEM'in gerçekleştirdiğini savunmuştur.[14] Ekmen, vücutları elbiseleri ve üzerlerindeki tüm malzemeler yanarak kül olan 11 kişinin tümünün kimliklerinin sapasağlam ve askerin elinde çıktığını ve görüştüğü bir korucubaşının da katliamı PKK'nın gerçekleştirmediği iddiasını doğruladığını belirtmiştir.[14] Akman, Güçlükonak Katliamının yaşanmasından bir gün sonra Avrupa Parlamentosu’nda Yeşiller Partisi ve sosyalistlerin verdiği ve PKK’nın ateşkesine Türkiye Devleti’nin ne cevap vereceğinin sorulacağı karar tasarısının görüşülecek olmasına dikkat çekmiştir. Türkiye; Avrupa Parlamentosu'na PKK'nın Güçlükonak Katliamı ile ateşkesin bozuluğunu öne sürmüştü. Adnan Ekmen, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara çağrıda bulunarak isterlese bildiklerini anlatacağını söylemiştir.[14]

Ayrıca Güçlükonak Katliamı'nın gerçekleşmesinden yaklaşık altı ay sonra "Aydın ve sanatçıların oluşturduğu Barış İçin Bir Arada Çalışma Grubu" katliamın devlet güçlerince gerçekleştiği iddisıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş, AİHM'de görülen dava sonucunda Türkiye mahkûm edilmişti.[13]

Ergenekon davası

Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan operasyonlarda adı Jitem ile birlikte anılan tuğgeneral Veli Küçük ve JİTEM'in kurucusu olduğu iddia edilen Arif Doğan tutuklanmıştır. Veli Küçük davada yaptığı savunmasındaJandarma Genel Komutanlığı bünyesinde hiçbir zaman böyle bir birimin olmadığını ve bu isim kullanılarak sanki gizemli, gayriyasal bir oluşum varmış izlenimi yaratılmaya çalışıldığını iddia etti. [15]. Küçük'e Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olduğu sırada Adapazarı, İzmit ve Sapanca'da Kürt işadamlarına düzenlenen faili meçhul cinayetler ile ilşkisi sorulduğunda, Benim bölgemde faili meçhul olmaz diye yanıt verdi.[16] [17]




0 YORUM YAZ:

Sayaç